Tam
EskidenYeniye
 

33 er dosyası bulundu, içi boş

İzinden dönen 33 erin PKK´lılar tarafından Bingöl´de şehit edilmesiyle ilgili kayıp olan dosya, Elazığ Askeri Mahkemesi´nin arşivinde bulundu. Birinci dereceden sorumlu olduğu iddia edilen üst düzey komutanlar hakkında hiçbir işlem yapılmadığı ortaya çıktı. 6 subay ve bir erin görevi ihmalden aldığı cezalar Askeri Yargıtay´dan dönerken sadece santral görevlisi er, 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmış.

30.03.2013 10:41 Bingöl´de 24 Mayıs 1993´te izinden dönen silahsız 33 erin şehit edilmesi olayıyla ilgili askeri mahkemece hazırlanan dava dosyası, Diyarbakır´daki savcıların ısrarlı çalışması sonucu bulundu. Alınan bilgiye göre, Elazığ Askeri Mahkemesi´nin arşivinden çıkan dosyanın içinde adeta hiçbir şey yok. Olayın meydana geldiği dönemde birinci derece sorumlu olduğu iddia edilen üst düzey yöneticiler ve komutanlar hakkında herhangi bir işlem yapılmamış. 1993´te Asayiş Bölge Komutanı olan emekli Orgeneral Necati Özgen, Diyarbakır Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı, olay yerine giden ilk kişi olduğu belirtilen Ergenekon tutuklusu emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ´la ilgili herhangi bir soruşturma yürütülmemiş. Dosya kapsamında bir yarbay, 3 yüzbaşı, 2 üsteğmen ve bir erin ´görevi ihmal´den ceza aldığı görülüyor. Ancak Askeri Yargıtay, kararı bozarak dosyayı Bingöl Asliye Ceza Mahkemesi´ne gönderiyor. Bu mahkeme de dosyayı Bingöl İl ve İlçe İdare Kurulu´na sevk ediyor. Sanıkların bu kurullarda ceza alıp almadığı bilgisinin bulunmadığı dosyadaki bilgilere göre, sadece santral görevlisi er, 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılıyor. Bunun için sunulan gerekçede ise olayın gerçekleştiği dönemde santral görevlisi olan erin, üst komutanlara zamanında haber vermediği iddia ediliyor.

Türkiye´de genel af ve PKK´nın silah bırakmasının konuşulduğu 1993 yılında birbiri ardına karanlık olaylar yaşandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Komutanı Org. Eşref Bitlis, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğg. Bahtiyar Aydın ve gazeteci Uğur Mumcu şüpheli bir şekilde öldü. 24 Mayıs 1993´te de izinden dönen silahsız 33 er, PKK´lılar tarafından şehit edildi. Faili meçhul cinayetleri araştıran Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ise geçtiğimiz aylarda 33 er katliamıyla ilgili yeni bir çalışma başlattı. Soruşturma kapsamında dosyayı isteyen savcılığa Elazığ Askeri Mahkemesi tarafından dosyanın kaybolduğu belirtildi. Ancak savcılar, dosyanın peşini bırakmadı. 33 er olayıyla ilgili askeri mahkemede yargılanan emekli bir binbaşıyı ´tanık´ sıfatıyla ifadeye çağırarak dava süreci hakkında bilgi aldı.

İfade veren binbaşının, dosyanın Elazığ 8´inci Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi´nde olduğunu ve daha önce avukatı aracılığıyla aldığını belirtmesi üzerine savcılar ikinci kez mahkemeden dosyayı talep etti. Askeri mahkeme bu kez dosyanın bir nüshasını savcıya gönderdi. Soruşturma kapsamında incelenen dosyada, dönemin sorumluları hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı öğrenildi. Dosyada bir yarbay, 3 yüzbaşı, 2 üsteğmen ve bir er ´görevi ihmal´den cezaya çarptırıldı. Ancak Askeri Yargıtay bu kararı bozarken, sadece santral görevlisi bir er 1 yıl 8 ay hapis cezası aldı. 1993´te Asayiş Bölge Komutanı olan Org. Necati Özgen, Diyarbakır Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı ile emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ´la ilgili de herhangi bir soruşturma yürütülmedi.

Dosya kapsamında dönemin Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcısı Hakim Binbaşı İnayet Taş´ın ilginç tespitleri de yer aldı. Saldırı öncesinde alınan istihbarat raporlarına geniş yer veren Taş, Elazığ sınırları içinde güvenliğe dikkat edilmediğini, Bingöl il sınırında ise daha yoğun güvenlik önlemlerinin alındığını kaydetti.

Savcı İnayet Taş, katliamın hemen ardından iddianame hazırlamıştı. Olayın vahametini gözler önüne seren Taş, iddianamede özetle şu ifadelere yer vermişti: ?Böyle bir olayın yaşanacağını herkes biliyor. Örgüt mensuplarının karayolunda yoğun eylem planladıkları bildirildiği halde, Malatya İl Jandarma Komutanlığı´ndan 24 Mayıs günü, 16 araçla 582 erin Bingöl´e konvoy meydana getirilmeden, eskort olmaksızın ve her aracın içerisine silahlı askerler bindirilmeksizin sevkiyatın yapıldığı görülmektedir.?

33 erin katledilmesi, Ergenekon soruşturması çerçevesinde de gündeme gelmişti. Olayla ilgili Genelkurmay Askerî Savcılığı´nın elindeki delil ve soruşturma dosyalarını isteyen Ergenekon savcısı Zekeriya Öz´e, ?Elimizde bu olayla ilgili hiçbir belge ve dosya yoktur.? şeklinde cevap verilmişti. Ergenekon davasında tanık olarak dinlenen PKK´nın eski yöneticilerinden Şemdin Sakık ise ?1993´teki olaylar planlıdır. Özal, Ersever, Bitlis, (Musa) Anter gitti. Kilit noktadakiler ortadan kaldırıldı. Çatışmaların başlaması için eylem gerekiyordu (33 er olayıyla), oluşturdular. Bunlar birbirinin devamı olaylardır. 93, 12 Eylül´den daha kanlı, daha köklü, daha korkunç bir darbe oldu.? şeklinde konuşmuştu. (İsmail Avcı / Zaman)

(30 Mart 2013, 10:41)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

1993 yılı Bingöl 33 Er Katliamı manşetlerimiz

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5205    yazdır/print




Şemdin Sakık gizli tanık

Ergenekon davasına 255. duruşma ile devam ediliyor. Duruşmada gizli tanık Deniz dinleniyor. Kimliğini açıklayan Deniz´in eski PKK yöneticisi Şemdin Sakık olduğu anlaşıldı.

06.11.2012 10:45 Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük´ün de aralarında bulunduğu 65´i tutuklu 274 sanıklı ?Ergenekon? davasının 255. duruşması başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi´nde oluşturulan salonda görülen duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan´ın da aralarında bulunduğu 33 tutuklu sanık katıldı. Duruşmaya, CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, annesinin cenazesine katılması için izin verilen emekli Orgeneral Hasan Iğsız, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek´in de aralarında bulunduğu 32 tutuklu sanık gelmedi. Bu davadan tutuksuz yargılanan ´Odatv´ davasının tutuklu sanığı Yalçın Küçük de duruşmada hazır bulundu.

GİZLİ TANIK ´DENİZ´ KİMLİĞİNİ AÇIKLADI: ŞEMDİN SAKIK!

Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, duruşmada gizli tanık ´Deniz´in dinleneceğini belirtti. Gizli Tanık Deniz´in sesi ve görüntüsü bozularak duruşma salonunda bulunan ekranlara yansıtıldı. Gizli Tanık Deniz, açık kimliğiyle ifade vermek istediğini ve orijinal görüntüsünün duruşma salonuna yansıtılmasını talep etti. Mahkeme duruşmaya kısa bir ara verdi. Aranın ardından kararını açıklayan Mahkeme heyeti, Gizli Tanık Deniz´in talebini oybirliğiyle kabul ettiğini açıkladı. Gizli Tanık Odası´nda ifade veren Gizli Tanık Deniz´in, Şemdin Sakık olduğu anlaşıldı. Duruşma Şemdin Sakık´ın tanık olarak dinlenmesi ile devam ediyor.

İŞTE ŞEMDİN SAKIK´IN MAHKEMEDEKİ İFADESİ

´Ergenekon´ davasında tanık olarak dinlenilen PKK itirafçısı Şemdin Sakık, ´Bu olayın (Bingöl´de 1993´te 33 askerin şehit edilmesi) tetikçisi, PKK´dır. Örgüt liderinin ´eylem yapın´ talimatına karşın bu askerler tedbirsiz yola çıkarılmıştır. Neden tedbir alınmadı?´ dedi.

-Öcalan ve Perinçek görüşmesi-

1979 yılında PKK´ya sempati duyduğunu, 12 Eylül darbesinden sonra kendi başına dağa çıkmak zorunda kaldığını anlatan Sakık, Yurt dışına çıkmam nedeniyle PKK´ya bizzat katıldım. 1978´deki kuruluşunu, sonradan aldığım eğitim neticesinde öğrendim. O sürece ilişkin bildiklerim PKK´nın bize öğrettikleriyle sınırlıdır. Doğruluğu konusunda kuşkularım vardır. Hem Abdulah Öcalan kendisi ifade etmiştir. Ancak yapılanları, gelişmeleri değerlendirdiğimde, Öcalan´ın kullandığı ifadeler, sarf ettiği sözler değerlendirildiğinde özgücüne dayanmadığını, gerçek bir Kürt hareketi olarak ortaya çıkmadığını örgütten ayrıldıktan yıllar sonra daha iyi anladım diye konuştu. Bekaa Vadisi´nde tanık olduklarımdan sonraki süreçte yaşananların bazı konuların aydınlatılmasında mahkemeye yarayabileceğini umuyorum diyen Sakık, Doğu Perinçek´in PKK ile daha doğrusu Abdullah Öcalan ile olan ilişkilerinden sonra, Perinçek´in çekilmesi üzerine Yalçın Küçük ile ilişkilerinin geliştirildiğini belirtti. Sakık, Perinçek, ´Gazeteci kimliği ile geldim´ dedi. Perinçek´in Bekaa´yı ziyaretinde ortaya çıkanlar dikkat çekiciydi. İnsanlarla tokalaşmayı bile otoritesine bir leke olarak gören Öcalan´ın Doğu Perinçek ile öpüşmesi, günlerce baş başa bir odada görüşmesi, sonra onu kitaplaştırıp, yayınlaması gibi bir çalışma oldu. Barış elçisi olarak, kardeşlik elçisi olarak geldiğini söyledi. O güne kadar pos bıyığı, sesi, ifadeleriyle köylü görümünü ile tanınıyor olmasına rağmen Doğu Periçek ile yayınlanan fotoğrafları sayesinde, elinde çiçek, yüzünde gülücük hoş bir önder kişilik olarak kamuoyuna yansıtıldı. Öcalan, bir lider imajıyla sunularak kabul ettirilmeye çalışıldı dedi.

Çekilmesinden sonra Doğu Perinçek´in yerini ´Ergenekon´ davası sanıklarından Yalçın Küçük´ün doldurduğunu anlatan Sakık, ´Doğu Perinçek´in Abdullah Öcalan ile ilişkisi ne ise Yalçın Küçük´ün ilişkisi daha fazlaydı. Küçük bize, silahlı eğitim veriyordu. İkinci başkanımız mı diye düşünüyorduk. ´Rüzgara tutunmuş adam´ başlıklı bir makale yazmıştı. Bu yazı, örgütün güçlendirilmesini ve savaşın kızışmasını isteyen bir yapıdaydı. Abdullah Öcalan bize Yalçın Küçük´ün Türkler için bir şans, örgüt için Allah´ın lütfu olduğunu söylerdi´ şeklinde konuştu.

O dönemlerde Abdullah Öcalan ile konuşmalarında, silahlı mücadelenin bir çıkmaza girdiğini söylediğini aktaran Sakık, bu nedenle ayrı düştüklerini ve örgütten kaçtığını anlattı.

´Aslında 1993´te en büyük darbe oldu. Bu ülke bir değişime uğradı´ diyen Sakık, PKK´nın, silah olarak kullanıldığını savundu. Sakık, ´PKK´nın gerektiğinde Türklere, gerektiğinde ise devlet içindeki dinamiklere yöneltildiğini´ söyledi.

-33 askerin öldürülmesi-

Sakık, Bingöl´de 25 Mayıs 1993´te 33 askerin şehit edilmesine ilişkin şu açıklamalarda bulundu:

´33 asker şehit edildi, direkt üzerime atıldı. Olayı üzerime yığdılar. Devlet, o dönemde Kulp kırsalında olduğumu biliyordu. Ruh halimi bile biliyordu. Benim hakkımda, istihbarat almış, ´Yeşil ile ilgisi var´ dediler. O dönem örgüt tek taraflı ateşkes ilan etmişti. Devlet de bu ateşkesi bozmak için her gün operasyon yapıyordu. Örgüt lideri, ´herkes birbirini korumak için misilleme yapabilir´ diye talimat verdi. Öyle karakol basmak, büyük eylem yapmak imkanı yoktu. Kimlik sorma, yol kesme, mayın döşeme gibi eylemler yapıyorduk. Büyük silahlarımız yoktu. Küçük silahlarımız vardı. Askere yol kesme yapıldı. Götürelim mi, vuralım mı, tartışması yapıldı. Güvenlik kuvvetleri olay yerine gidince 2´si öldürülüyor. Ayak üstü karar veriliyor. Kimi öldürülüyor kimini de yanlarında götürüyorlar. Bu olayın tetikçisi, PKK´dır. Örgüt liderinin ´eylem yapın´ talimatına karşın bu askerler tedbirsiz yola çıkarılmıştır. Neden tedbir alınmadı? Bu planlanmış bir şeydir. Bu olayda insani olarak sorumluluk kabul ediyorum. Her gün telsizleri dinleyen, nerede ne kadar kişi olduğumuzu bilen, 200 kişi olduğumuzu bilen güvenlik güçleri, bu taburu çıkarırken, eylem yapılacağını bildiği halde neden tedbir almadı?´

Bu sürecin planlama olduğunu ileri süren Sakık, ´Öncesinde Özal, onun öncesinde Cem Ersever, onun öncesinde Eşref Bitlis gitmiştir. Kilit noktaları tutanlar tasfiye edildi. Güçlü bir savaş için bu bahaneyi yaratmaları gerekiyordu. Tek başına 33 asker olsaydı ´kazadır´, ´kana susamış timin işidir´ derdik. Ama bu zincirin halkasıydı. Türk halkını titretecek eyleme gerek vardı. Savaş talimatı da aynı yıla denk geldi. 1993´te gerçek anlamıyla 12 Eylül´den daha kanlı, daha köklü, daha korkunç bir darbe oldu. Sayı olarak, nitelik olarak da daha kanlıdır. Devletin en kilit noktalarındaki insanlar götürüldü´ diye konuştu.

-Gaffar Okkan cinayeti-

Sakık, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan´ın öldürülmesi olayına değinmek istediğini belirterek, ´Ergenekon davasıyla ne kadar ilgilidir bilmiyorum. Bu ölçüde faili meçhul olarak kalan, gizlenen olayların hepsi birbirine bağlıdır. Bir gücün işidir´ dedi.

Yeni yakalandığında, Diyarbakır valisi ve emniyet müdürünün kendilerine hitap eden bir toplantı yaptığını, isteği üzerine dönemin Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ile 5 dakika görüşerek, eşya, yiyecek gibi sorunlarını bildirdiğini anlattı.

Okkan´ın kendisine ilgi göstererek, ´Ülkeye zarar verdin, hizmet de etmelisin´ dediğini ifade eden Sakık, ´Böyle bir sıcak ilişkiyle başlayan, saygı duyduğum insanın ölümü gerçekleşti´ dedi.

Şemdin Sakık, 1994´te Tunceli kırsalındayken militanlar tarafından alınan 2 ormancıdan birini yanına aldığını, aralarında baba-oğul ilişkisi oluştuğunu söyledi.

Sakık, 1998´de örgütten ayrılınca, bu kişinin de 1 yıl sonra Diyarbakır´da yakalanıp itirafçı olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

´Başvurdum, beni görüştürdüler. Zaman zaman göreve çıkıyordu. Dicle´de bir yüzbaşının yanında kalıyordu. Gaffar Okkan, şehit düşünce ona sordum. Okkan´a yapılan eyleme bakıldığında, dünyanın hiç bir yerinde bu kadar yağdan kıl çekercesine, hedefi yüzde yüz vuran eylem görülmemiştir. ´Bunlar Lübnan´da eğitilen Hizbullah olsa bomba kullanırlar´ dedim. ´İran´daki Hizbullah olsa hiç bir zaman sonuca gitmezler´ dedim. ´Bu kesinlike Hizbullah işi değil´ dedim. Cezaevinde yan koğuşumda Hizbullah lideri kalırdı. Havalandırmadan konuşurduk. ´Bilmiyoruz´ diyorlardı. Bunlar bunun çeyreğini bile yapamazlar. PKK´nın bile bu kadar başarılı bir eylemi olmamıştır. Her faili meçhul cinayet, yüzde yüz devlet desteklidir. Gaffar Okkan´a, askeri, siyasi, istihbarat açısından bakarsanız, kesinlikle Hizbullah işi değildir. Bu bölgede, bütün silahlar karışıktır. PKK silahları, ordunun elindedir. Silahlardan çıkan mermiye bakarsanız, tetikçisini bilmek mümkün değildir.´

-´Beni öldürmek istediler´-

Örgütten ayrılmak istediğini, ayrılmanın da ya öldürülme ya da kaçmakla olduğunu belirten Sakık, Beni öldürmek istediler. Ben kaçıp cezaevine girdim. Ben bir tane bile örgütçü yakalatmadım. Dava sanıklarından Yalçın Küçük bana ´kahraman´ diyordu, şimdi ise ´hain´ diyor. Bir insan 2 gün önce kahraman, sonra nasıl hain olur. Bu insanın yaptığı birşey olmalı. O zaman, silahlı mücadeleyi üst noktaya götürtmekti. Silahlı mücadelenin devam etmesini istediği için Abdullah Öcalan´a her zaman ´Kardeşim´ dedi. Bu yaklaşım hala da devam ediyor diye konuştu.

-´Açlık grevlerinin ölüm grevlerine dönüşebileceğini söyledim´-

Sakık, Açlık grevlerinin ölüm grevlerine dönüşebileceğini söyledim. PKK şiddetinin bir boyutunu da böyle algılamamız gerekiyor. Elbette inkar edilen hakların bunda rolü var. Ben çıkışıyla ilgili değil, gelişimiyle ilgiliyim. Bu günlere getirilmesinde dış güçlerin, Amerika, komşu ülkeler hep vardı. Bunların rolü kadar solcu geçinen, liberal solcu etiketi takanlar, altanlar buna girer. Bunların hepsinin bir biçimde bu şiddetin sürmesinde katkısı vardır. Bunlar benim yorumun değildir dedi.

-Bahtiyar Aydın´ın ölümü-

Sakık, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın ölümüne ilişkin de şunları söyledi: 1993 yılında Mumcu cinayetiyle başlayan Bahtiyar Aydın cinayetiyle son bulan, 1994´e de yansıyan cinayetleri ve Türkiye´de yönetim değiştiğini dile getirmiştim. Bu cinayetlerin bir sahibi olması gerekir. Bahtiyar Aydın cinayetini örgütün üzerine attılar. Lice´de helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman Lice yakınlarındaydım. Etrafımız kuşatılmıştı. Adeta bitiş seviyesindeydik. Telsizler vardı. Askerin telsizleri de vardı. Birbirimizi dinler ona göre hareketlerimizi planlardık. Bir anda telsizden paşa vuruldu diye bir anons geçti. Telsizden Lice´deki dağlık grubu aradım. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. ´Bir tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur,´ dedim. Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Bunun sayesinde ben o zaman kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Direkt olarak ben sorumlu tutuldum. Bu olay aydınlatılmadı. Birileri cinayet işliyor, birileri de azabını yaşıyor. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Şüphem yok. Paşayı devlet vurdu. Hatta duyduğuma göre vuran asker de öldürüldü. Lice´de çatışma süsü verdiler. Derin devlet vardır. kimi Ergenekon, kimi derin devlet dedi. Bence ayrımı yok. Öteden beri sol çevreler bütün hayellerinin ordu üzerinde kuruyorlar.

-´Yeşil, CASA uçağı düşünce öldü´-

´Ergenekon´ davasında tanık olarak dinlenilen Şemdin Sakık, ´2001´de Malatya´da düşen casa tipi uçakta ölenler arasında ´Yeşil´ olarak bilinen Mahmut Yıldırım da olduğunu´ iddia etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´ndeki duruşmada konuşan Şemdin Sakık, Gaffar Okkan suikastinden sonra 2001´de Diyarbakır´dan havalanan içinde bordo berelilerin bulunduğu casa tipi uçağın Malatya´da düştüğünü anımsattı.

´Öldürüldüler´ diyen Sakık, örgütteyken yanında olan ve cezaevinde görüştüğü gencin kendisine ´İyi ki benim yüzbaşım o uçağa binmedi. İşi çıktığı için binmedi. Binseydi ben de onunla gidecektim. Ben de kurtuldum´ dediğini aktardı.

Sakık, bu uçakta bulunan iki kişinin adının üstünün çizili olduğunu iddia ederek, ´O kasa uçakta ölenlerden birisi Mahmut Yıldırım´mış (Yeşil). İsmi çizilenlerden birisi oymuş. Bir devlet bu kadar olayın faili olan kişinin yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsa, o artık devlet değildir´ dedi.

Şemdin Sakık, Kuzey Irak´tan kendisini getiren 5 kişilik ekibin başında da Mahmut Yıldırım´ın olduğunu ifade ederek, ´Demek ki bu Yıldırım 1998 yılında da kullanılan bir insandı. Bir kişi ´düşman´ denilen adamı getiriyor, JİTEM, MİT, emniyetin haberi yok. Bana, kimin getirdiğini sordular. ´Başıma bir iş gelir´ diye söylemedim´ diye konuştu.

-´Yeşil kimin emrinde çalıştı?´-

Yıldırım´ın, Tunceli ve Bingöl sorumlusu olduğunu iddia eden Sakık, ´Demirel döneminde Yıldırım, Çankaya´ya gitti mi, Çiller ile görüştü mü? Beni getirmek için kimden emir aldı? Kimin emrinde çalıştırıldı? Bilemiyoruz. 1993´te yıldızı parlayan Yıldırım´dır´ dedi.

Şemdin Sakık, Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese tarafından daha önce alınan ifadesi okunduğu sırada da açıklamalarda bulundu.

Kürtler´in bazı hakları olduğunu ve bu haklara saygı gösterilmesi gerektiğini dile getiren Sakık, ´Ama mücadelemiz sırasında bazı güçler tarafından piyon olarak kullanıldığım için utanç duyuyorum´ ifadesini kullandı.

Sakık, 18 yıl PKK´da kaldığını, hamal olarak girdiği örgütten birinci komutan olarak ayrıldığını ifade ederek, ´Örgüt liderine en yakın olması gereken isimlerden bir tanesiydim. Ancak benim Abdullah Öcalan ile bütün konuşmalarımı toplasanız Yalçın Küçük´ün bir kere konuşması kadar olmaz. Zaman açısından söylüyorum. Bunun saklanacak bir yanı yoktur. Artık ´Gazeteci sıfatıyla görüştüm, ikna etmek için oraya gittim´ ifadeleri kimseyi inandırmıyor´ şeklinde konuştu.

Başkan Özese´nin ´Yalçın Küçük ile Abdullah Öcalan biraya geldiklerinde ne görüşüyorlardı?´ sorusu üzerine Sakık, baş başa görüştüklerini, kendilerini yanlarına almadıklarını söyledi.

Sakık, ´Tahminin baş başa iken Yalçın Küçük Türkiye ve Avrupa´daki gelişmeler hakkında Öcalan´ı bilgilendiriyordu. Yalçın Küçük, Avrupa´da örgüt faaliyetinin içindeydi. Hatta, Öcalan´a, Yaşar Kaya hakkında istihbarat getiriyordu´ dedi.

-PKK´nın gelir kaynağı-

Sakık, 1993´te Şam´a, Abdullah Öcalan´ın yanına gittiğini dile getirerek, kendisine Lübnan´daki faaliyetleri denetleme talimatı verdiğini, ardından Lübnan´a gittiğini anlattı.

Orada örgütten Rıza Altun´un bulunduğunu ifade eden Sakık, ´Evinde balya balya, günlerce saysak bitiremeyeceğimiz dolar vardı. Benim gözlerim fal taşı gibi açıldı. O günlerde para sıkıntısı çekiyorduk. Paranın kaynağını sorunca ´Buradaki kaçakçıları gözetliyoruz. Denetliyoruz, bu bizim mücadelemizin amacı değil, aracı´ dedi. Halbuki Kürtler´in kurtuluşunun mücadelesini veriyorduk. Diyarbakır Lice´de bir köyde uyuşturucu ekimini yasaklamıştım. Döndüğümde olayı Öcalan´a anlattım, o da bana ´Bu örgütü nasıl idare ediyorsun. Arkamızda devlet mi var?´ dedi. Ben de köylüye yasağı kaldırdım. Örgütün geliri, ilk yıllarda Avrupa´daki işçilerin bağışıydı, 1990 sonrası uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı oldu´ şeklinde konuştu.

Sakık, İran´ın neredeyse örgüte uçak vereceğini, 1993´te, ateşkes öncesinde örgüte bir kamyon silah veren İran´ın, ateşkesten sonra ´Bunları size yerde çürütesiniz veya bakasınız, satasınız diye değil, kullanasınız diye verdik´ dediğini anlattı.

-´Birdal suikastinde Yeşil kullanıldı´-

Sakık, andıç (gazetecilere yönelik) olayında kendisine aşırı yüklenilerek listeler yapıldığını belirterek, ´Ben de gücüm oranında bunlara direndim. Direnişimin bedeli de 15 yıldır hücrede tek başına kalmamdır. Önüme getirilen listeyi birşey bildiğim için değil, hiçbir şey bilmediğim için reddettim´ dedi.

Akın Birdal suikastine de değinen Sakık, ´Bu işte Mahmut Yıldırım kullanıldı. Benim üstlenmemi istediler. Kabul etmedim, hücreye attılar. Yaşar Büyükanıt´ın da haberi vardı. TİT´i yönlendirdiğimi söylememi istediler. Bunu da kabul etmedim. Zaten sonra gerçekler anlaşıldı´ iddiasında bulundu.

-Sanıklar tepki gösterdi-

Tutuklu sanık Aydınlık Gazetesi yazarı Hikmet Çiçek de söz almadan Propaganda yapıyor diye bağırdı. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, Dışarı çıkarmak zorunda kalacağım diyerek Çiçek´i uyardı. Zekeriya Öztürk de tanık Sakık´ın anlattıklarına tepki göstermesi üzerine duruşma salonundan çıkarıldı. Duruşmaya öğle arası verildi.

-´İran neredeyse örgüte uçak verecekti´-

1993´te Şam´a Öcalan´ın yanına gittiğini anlatan Sakık, Öcalan´ın kendisine Lübnan´daki faaliyetleri denetleme talimatı verdiğini, ardından Lübnan´a gittiğini söyledi. Sakık, Orada örgütten Rıza Altun vardı. Evinde balya balya günlerce saysak bitiremeyeceğimiz dolar vardı. Benim gözlerim fal taşı gibi açıldı. Biz o günlerde para sıkıntısı çekiyorduk. Paranın kaynağını sorunca ´buradaki kaçakçıları gözetliyoruz. Denetliyoruz, bu bizim mücadelemizin amacı değil, aracı´ dedi. Halbuki biz Kürtlerin kurtuluşunun mücadelesini veriyorduk. Diyarbakır Lice´de bir köyde uyuşturucu ekimini yasaklamıştım. Döndüğümde olayı Öcalan´a anlattım, o da bana ´bu örgütü nasıl idare ediyorsun. Arkamızda devlet mi var?´ dedi. Ben de köylüye yasağı kaldırdım. Örgütün geliri ilk yıllarda Avrupa´daki işçilerin bağışıydı. 1990 sonrası uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından oldu dedi. Sakık, İran´ın neredeyse örgüte uçak vereceğini, 1993´te ateşkes öncesinde bir kamyon silah veren İran´ın ateşkesten sonra Biz bunları size yerde çürütesiniz veya bakasınız, satasınız diye değil, kullanasınız, diye verdik dediğini iddia etti.

-´Röportaj neden biz örgüt yöneticilerinden saklanıyor´-

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, sanıklardan Doğu Perinçek ve terör örgütü lideri Abdullah Öcalan´ın Bekaa vadisinde çektirdikleri fotoğrafları tanığa gösterip soru sordu. Fotoğrafların, örgütün spor ve eğitim yaptığı alanda çekildiğini anlatan Sakık, Perinçek ile Öcalan´ın görüşmeleri gece geç saatlere kadar sürüyordu. Görüşmeler başbaşaydı. Ben içeri alınmadım. Bu görüşme sadece gazetecilik faaliyeti ise dünyaya duyurulacak röportaj, neden biz örgüt yöneticilerinden saklanıyor? Öcalan´ın yanına gelen hiçbir gazeteci yalnızca gazeteci değildir. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Altan kardeşler, Yasemin Çongar gazetecilik için gelmediler. Onların görüşme amacının örgütün askeri gücünü kullanmak olarak düşünüyorum ve gözlemliyorum dedi.

Taraf Gazetesi´ni de eleştiren Sakık, ?Taraf Gazetesi´nin, örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi o olduğu anlaşılmamaktadır. Öcalan´ın her sözü manşetten veriliyor. 2007′den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf Gazetesi vardır? diye konuştu.

-´PKK bir terör örgütüdür´-

Örgüte katıldığı ilk dönemde faaliyetlerini Silahlı mücadele olarak tanımladığını belirten Sakık, Daha sonra mücadeleye savaş dedim. Şimdi ise terör diyorum. PKK bir terör örgütüdür. Biz başta haklı ilerici insanlığa hizmet yürüttüğümüze sanıyorduk ama 1999´da Abdullah Öcalan yakalanınca ´Silahlı Mücadeleye son veriyorum demesi ile PKK´nın yürüttüğü savaş, savaş olmaktan çıktı. Çünkü siyasi hedefi kalmadı. Öcalan tek başına örgütü yönetiyordu dedi. Örgütün tüm faaliyetlerini Öcalan´ın kontrol ettiğini anlatan Sakık, Eğer gerçek anlamda sorarsanız PKK´nın birinci dönem gerçek koordinatörü Doğu Perinçek´tir. İkinci dönem koordinatörü ise Yalçın Küçük´tür. Bu iki isim PKK´yı kullandı. Ben bu işin içinden geldiğim için söylüyorum dedi.

-´Kürtlerin yüzde 99´u savaşın bitmesini istiyor´-

Dağdaki insanlar inmek istiyor diyen Sakık, Ancak kanla beslenenler bunu istemiyor. Bunlar mecliste milletvekili, belediyede başkanlık gibi kademelerde bulunmakta. Bir de Kürtlerin yüzde 99´u bu savaşın bitmesini istiyor. Ölümden beslenenler için kimin öldüğünün önemi yok. Apo´yu tanrılaştırıyorlar. PKK´nın olumsuz yanını gizleyerek dokunulur yanını öne çıkarıyorlar. Sorun düşünülenden daha derin. 20 yıl önce dağda ölen kızkardeşimin hala oyu kullanılıyor. Öcalan´ı, Karayılan´ı gazete köşelerinde analiz ediyorlar. Çok sempatik bir diye yazıyorlar. Bu maceracı gençlere yol gösteriyor. Örgütü bu kadar çok işlemeleri ´Oralara gidin´ anlamına geliyor dedi.

-´Perinçek ve Küçük, Öcalan´ı kullandı´-

Savcı Pekgüzel, Doğu Perinçek ve Öcalan´a ait fotoğrafların göstererek, Çiçek verme söz konusu. Nasıl oldu bu olay? diye sordu. Tanık Sakık, Bu fotoğraf ilişkilerin ne kadar sevgi ve sıcak dolu olduğunu gösterir. Çiçek sevgi olduğunu ortaya koyuyor. Perinçek ve Öcalan çok samimidirler. Benim kimse ile şahsi sorunum yok. Kimseye iftira atma dersim de yoktur. Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük, Öcalan´ı kullandılar. Arkalarında kimler var bilemem dedi. Bu sırada Yalçın Küçük oturduğu yerden Sakık´ın iddialarına tepki gösterdi.

-´Günde 100 tane fotoğraf çekilirdiler´-

Savcı Pekgüzel, daha sonra Doğu Perinçek ile Öcalan´ın birlikte çekildiği fotoğrafları göstererek sorular sordu. Sakık ise, Günde 100 tane fotoğraf çekilirdiler. Fotoğrafçıların biri önlerinde biri arkalarından takip ederdi dedi. Savcı Pekgüzel, Öcalan ile görüşmeye gelen diğer gazeteciler de bu şekilde militanlar ile tek tek tokalaşır mıydı? Tören yapılır mıydı? diye sordu. Gülerek cevap veren Sakık da Gelen her gazeteciye böyle törenler düzenlenseydi örgüt, bütün günlerini törenlerle geçirmesi gerekir. O dönemde Öcalan ile yabancı ve Türk gazetecilere hep mülakat verirdi diye cevap verdi.

-´Öcalan´a suikast´-

Abdullah Öcalan´a 1996 yılı bahar ayında Şam´da suikast yapıldığını anlatan Sakık, Bomba patlatıldığı saatte benimle uydu telefonuyla konuşuyordu. Bir ara telefondan uzaklaştı kaldığı yerin yakınındaki Türkçe okulunun önünde patlama olmuş. 15 dakkaka kadar telefondan uzaklaştı. Sonra ´siz savaşmadığınız için düşman gelip beni Şam´da vurmaya çalışıyor´ dedi. Okulun kırılan camlarından da Cemil Bayık hafif yaralandı. Öcalan tedbirini almış. Ya Öcalan bilgi aldı, böyle birşey olmadı. Ya da, bombacılar Şam yönetiminden bu icazeti alamadılar. Önce öldürmek için planlanan eylem birilerinin müdahalesiyle korkutmaya dönüştü dedi.

Şemdin Sakık´ın yorulduğunu söylemesi üzerine, mahkeme heyeti duruşmayı yarın saat 09.00´a erteledi.

SAKIK KİMDİR

Terör örgütü PKK´nın iki numaralı adamı Şemdin Sakık ile kardeşi Arif Sakık, 13 Nisan 1998 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığının Yarasa Operasyonu ile yakalanıp, Türkiye´ye getirildi. 20 Mayıs 1999´da Sakık ile kardeşi, ölüm cezasına çarptırıldılar. İdam cezasının kaldırılmasıyla Sakık ömür boyu hapse mahkum edildi.

DURUŞMAYLA İLGİLİ DİĞER GELİŞMELER

CHP´Lİ İNCE´DEN SAKIK´IN TANIKLIĞINA TEPKİ

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, ´Ergenekon´ davasında gizli tanık ´Deniz´ kimliğinin Şemdin Sakık´ın olması ile ilgili olarak açıklamalarda bulundu. İnce, Bu ülkenin yurtseverlerini, aydınlarını, gazetecilerini, milletvekillerini PKK´lıların gizli tanık olarak verdikleri ifadelerle yargılıyorlar dedi.

BAŞBUĞ´DAN SAKIK´IN TANIKLIĞINA TEPKİ

Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğu, PKK terör örgütünün eski sorumlularından Şemdin Sakık´ın Ergenekon davasında ifade vermesine ve ileriye sürdüğü iddialara tepki gösterdi. İlker Başbuğ, avukatı İlker Sezer aracılığıyla yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri yer verdi: Bir tarafta ömürlerini PKK terör örgütüne karşı mücadele ile geçiren ancak bugün haksız ve mesnetsiz suçlamalarla Ergenekon davasında sanık sandalyelerine oturtulan Türk ordusunun komutanı ve karargahı, diğer tarafta bir dönem PKK terör örgütünün iki numaralı adamı konumunda olan Bingöl´de 1993 yılında 33 erimizin şehit edilmesi için emir veren, ancak bugün tanık sandalyesine oturtulan bir terörist. Bir tarafta Türk Silahlı Kuvvvetlerine komutanlık yapmış 26´ncı Genelkurmay Başkanının ´Terör örgütü kurmak ve yönetmekten suçlanması ve yargılanması´ diğer tarafta Türkiye Cumhuriyeti devleti ile ve sanıklarla hasım durumunda olan eli kanlı bir teröristin Türkiye Cumhuriyeti mahkemesinde dinlenen tanık olması. Takdir yüce Türk milletinindir.

ORG. TUNCER KILINÇ: SAKIK DÜRÜST BİR ADAM

Ergenekon davasının tutuklu sanığı emekli Orgeneral Hasan Iğsız´ın vefat eden annesinin cenaze törenine emekli Org. Tuncer Kılınç da katıldı. Ergenekon Davası´nda gizli tanık olduğu ortaya çıkan Şemdin Sakık ile ilgili bir soruya Kılınç, Tabi onu bilemiyorum. Uzaktan tanıdığım kadarıyla dürüst bir adam. Ne biliyorsan onu zannediyorum ki tüm çıplaklığıyla söyleyecektir. Nitekim bugünkü gizli tanıklıktan sahaya çıkmış olması bunu göstermiştir. Eğrisi büğrüsü olmayan bir insandır diye yanıt verdi.

SAKIK: ÖCALAN 12 EYLÜL´Ü ÖĞRENİNCE TÜRKİYE´DEN AYRILDI

Sakık, 2008´de soruşturma savcılığına gönderdiği ifadesinde, Öcalan´ın 12 Eylül darbesinden haberdar olduğu için Türkiye´yi terk ettiğini söyledi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılığa iletilmek üzere 4 Haziran 2008 tarihinde ifade veren Şemdin Sakık, PKK terör örgütü ve Öcalan ile ilgili çarpıcı iddiaları gündeme getirdi. Ergenekon iddianamesinde de yer alan ifadelere göre Sakık, Öcalan ile istihbarat örgütleri arasındaki ilişkileri açıklayacağını ifade etti.

Şemdin Sakık´ın, Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK örgütünün 1980 ihtilali öncesinde Türkiye´yi terk etmesinin nedeni; kendi ifadelerinde de yer aldığı gibi darbenin olacağından haberdar olmasıdır. Ben de sempatizanı olduğum örgüte Bekaa Vadisi´nde katıldım. Örgütün ilk yayınlarında ´Maraş katliamı üzerine´ başlıklı broşürde de 12 Eylül darbesinin olacağı yazılmıştı. Örgüt ve lideri, bu darbeyi önceden haber aldıkları için en etkin önlem olarak yurt dışına gitmeyi kararlaştırmışlardı. ifadeleri dikkat çekti.

ŞEMDİN SAKIK´IN GİZLİ TANIK DENİZ KOD ADIYLA VERDİĞİ SAVCILIK İFADESİ

PKK terör örgütü içinde uzun süre faaliyet gösteren Gizli Tanık DENİZ alınan ifadesinde;

1986-1987 yıllarında Abdullah ÖCALAN´ın Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampında bulunduğu sırada gazeteci ve siyasi kimliği olan Doğu PERİNÇEK´in röportaj adı altında geldiğini, ilgisi çeken ilk olayın Doğu PERİNÇEK´in Abdullah ÖCALAN tarafından bizzat karşılanması ve askeri tören yapılması olduğunu, Doğu PERİNÇEK´e kampta bir oda tahsis edildiğini, Doğu PERİNÇEK´in kampta 10 gün kadar kaldığını, Abdullah ÖCALAN hiçbir misafiri ile bir defadan fazla birlikte yemek yemediği halde Doğu PERİNÇEK ile kaldığı süre boyunca bütün yemekleri birlikte yediklerini, Abdullah ÖCALAN´ın kendisi ile görüşmeye gelen herkesle görüştüğünü ve gelenlerin yüzüne karşı güzel sözler söylediğini, ancak gittikten sonra da arkasından ajan, işbirlikçi ya da benden yararlanmaya geldi şeklinde sözler söylediğini, fakat Doğu PERİNÇEK hakkında övücü sözler söylediğini, Doğu PERİNÇEK´in PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN´la görüşmesinin ardından bu görüşmesini bir kitap haline getirip yayınlatması ve Aydınlık dergisinde dizi halinde yayınlamak suretiyle varlığı yokluğu çok fazla hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündemleşmesini ve ülke içerisinde örgütün taban bulmasını sağladığını, 15 Ağustos 1984 olayları ile örgütün adını Türkiye´de hissettirmişse de daha sonra yapılan operasyonlarla örgütün ağır darbeler aldığını, örgütün o dönemde siyasi olarak ta sıkışmış bir durumda olduğunu ve yayınlanan bu görüşmenin adeta örgüt için bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK´in örgütün adeta ikinci lideri konumuna geldiğini ve yayınladığı bu kitabın örgüt mensuplarının evlerindeki kitaplıklarda yerini aldığını, Doğu PERİNÇEK´in Abdullah ÖCALAN´ın Türkiye ve Türk askerine karşı silahlı mücadele ettiği dönemlerde Abdullah ÖCALAN´la görüşüp hatta bu görüşmelerini yayınlamak suretiyle örgütün propagandasını yaptığı halde, bugün her ne kadar Abdullah ÖCALAN´ın samimiyetsizlikle suçlansa bile bir barış ortamından bahsetmekte ve çözümün diyalog ile olabileceğini söylediğini, ancak Doğu PERİNÇEK´in ise tam da bu dönemde Abdullah ÖCALAN ve PKK´ya karşı çok ciddi söylemler ve yayınlar yaptığını ve Doğu PERİNÇEK´te ki bu değişimi anlamakta güçlük çektiğini... beyan etmiştir.

Gizli Tanık DENİZ´in ifadesinde; Abdullah ÖCALAN liderliğindeki PKK örgütünün 1980 ihtilali öncesinde Türkiye´ye terk etmesinin nedeni darbenin olacağından haberdar olması olduğunu, kendisinin örgüte Bekaa vadisinde katıldığını, örgütün ilk yayınlarından Maraş Katliamı üzerine başlıklı broşürde de 12 Eylül Darbesinin olacağı yazıldığını, örgüt ve lideri bu darbeyi önceden haber aldıkları için en etkin önlem olarak yurt dışına gitmeyi kararlaştırdığını Abdullah ÖCALAN´ın örgütte yapmış olduğu birçok konuşmasında bu durumu şu şekilde açıkladığını; Bir yanda Pilot diğer yanda Kesire ajanı vardı, günlük olarak beni denetleyerek devlete bilgi veriyorlardı, bende kendilerini kullanıyordum, onlar benden bilgi almaya çalışırken ben onlardan bilgi alıyordum, onlar sayesinde devlet içindeki gelişmeleri öğreniyordum, darbenin olacağını biraz bunların anlatımlarından biraz da kendi yorumlarımdan çıkarttım diye anlattığını, Öcalan´ın, Pilot Necati ve Kesire Yıldırım için sürekli MİT ajanı dediğini, MİT ajanı olarak söylediği Kesire YILDIRIM ile evlenmesini de onun kendisi üzerinde denetim kurduğunu düşünmesini sağlayıp örgütü oluşturduğu şeklinde açıkladığını,beyan ettiği görülmüştür.

Gizli Tanık Deniz ifadesinde eylem ile ilgili olarak;

Bildiği bir konuyu da burada açıklamak istediğini söyleyerek ŞEMDİN SAKIK YAKALANDIKTAN SONRA KENDİSİNE YETKİLİLER TÜRKİYE´DE TANINMIŞ ARALARINDA AKIN BİRDAL İSİMLİ GAZETECİ, YAZAR VE SİYASETÇİLERİN ÖRGÜTLE NE TÜR İLİŞKİLERİNİN OLDUĞUNU SORMUŞ OLDUKLARINI, ONU BU KİŞİLER HAKKINDA İFADE VERMEYE ZORLADIKLARINI, Şemdin SAKIK´ın bu kişileri tanımadığını, bu kişilerin örgütle olan irtibatları konusunda bir bilgisinin olmadığını söylediğini, bu görüşmeden iki veya üç gün sonra Akın BİRDAL´ın suikasta uğradığını, Bu olaydan sonra yine Şemdin SAKIK´ı sorguya alarak yine aynı içerikli evrakı tehdit yoluyla imzalatmaya çalıştıklarını Ancak kendisi bilgisi olmadığı bir konuda kimseye suç yükleyemeyeceğini beyan ederek imzalamadığını beyan etmiştir.

Yalçın KÜÇÜK, Haymana Zindanı, 8 Mayıs başlıklı, Doğu ya selam ibareleri ile başlayan 2 sayfalık belge ile ilgili olarak; Yalçın KÜÇÜK´ün Haymana cezaevinden Aydınlık Dergisi gönderdiği bir mektup olduğunu beyan ettiği, Gizli Tanık DENİZ 04.06.2008 tarihinde alman ifadesinde; 1986-1987 yıllarında Abdullah ÖCALAN´m Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampında bulunduğu sırada gazeteci ve siyasi kimliği olan Doğu PERİNÇEK´in röportaj adı altında geldiğini, Doğu PERİNÇEK´in Abdullah OCALAN´la görüşmesinin ardından bu görüşmesini bir kitap haline getirip yayınlatması ve Aydınlık dergisinde dizi halinde yayınlamak suretiyle varlığı yokluğu çok fazla hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündemleşmesini ve Türkiye içerisinde örgütün taban bulmasını sağladığını, 15 Ağustos 1984 olayları ile örgüt adım Türkiye´de hissettirmişse de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, siyaseten de sıkışmış bir durumda olduğunu, yayınlanan bu görüşmenin adeta örgüt için bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK´in örgütün adeta ikinci lideri konumuna geldiğini ve yayınladığı kitabın örgüt mensuplarının evlerindeki kitaplıklarda yerini aldığını. Ferit İLSEVER isimli şahsı İşçi Partisi genel sekreteri olarak bildiğini, Yazar olarak tanıdığı Yalçın KÜÇÜK´ü 1993 ve 1996 yıllarında Şam´da yukarıda anlattığı gelişmeler sonrasında kurulan kampta Abdullah OCALAN´la görüşmek için geldiğini gördüğünü, bu tarihlerden önce de geldiğini Abdullah OCALAN´la görüşmelerinin yayınlanması nedeniyle bildiğini, Yalçın KÜÇÜK´ün daha sonra örgütün yayın organı olan MED TV´de Atölye isminde bir program sunduğunu, bu programda telefonla Abbullah ÖCALAN´m katılımını sağlayıp o dönemde programı sürdürmekte olduğunu, Yalçın KÜÇÜK´ün PKK örgütü nezdindeki rolünün, örgütü silahlı eyleme teşvik etmek konusunda Abdullah ÖCALAN´ı yönlendirmek olduğunu. Abdullah ÖCALAN´m da Yalçın KÜÇÜK hakkında Senin her cümlen benim beynimde bir kıvılcım meydana getiriyor şeklinde söylemlerde bulunduğunu bildiğini, Abdullah ÖCALAN´m üst düzey örgüt mensupları ile teknik mevzuları konuştuğunu, ancak durum değerlendirmesi yapmadığını, bunu Yalçın KÜÇÜK ile yaptığını, Yalçın KÜÇÜK´ün adeta Abdullah ÖCALAN´m beyni olduğunu. Abdullah OCALAN´a 1996 yılında gerçekleştirilen daha doğrusu Şam´da ki okulun önünde patlatılan bombayı gerek Yalçın KÜÇÜK´ün gerekse Abdullah ÖCALAN´m haberdar olduklarını kendi beyanları ile açıklamışlardır dediği, bu açıklamalarda Yalçın KÜÇÜK´ün yurtdışında bulunduğu bir sırada Abdullah ÖCALAN´ı arayarak sana suikast girişiminde bulunulacak, Şam´ı terk et şeklinde haber verdiğini, Abdullah ÖCALAN´m da buna rağmen Şam´dan ayrılmayacağını ama tedbir alacağını söylediğini bildiğini, Bu açıklamaların örgütün yayın organlarında da yer aldığım, Abdullah ÖCALAN´m Şam´da bulunduğu dönemlerde 199O´lı yıllardan sonra Yalçın KÜÇÜK´ün kendisi ile görüşmeye başladığını, bu dönemden sonra Yalçın KÜÇÜK´ün yurtdışında Fransa, Brüksel gibi Avrupa ülkelerinde kaldığını, Abdullah ÖCALAN´m Suriye´den çıktıktan sonra ise Türkiye´ye döndüğünü, bunun da oldukça dikkat çekici bir durum olduğunu. Kendisinin Ergenekon soruşturmasında ismi geçip de tanıdığı şahıslar ile ilgili beyanlarının bunlardan ibaret olduğunu, ayrıca bu kapsamda olabileceğini düşündüğü konular ile ilgili de beyanlarda bulunduğunu, genel olarak bilgi sahibi olduğu Ergenekon yapılanması ile PKK´nın hem kuruluşu, hem Yalçın KÜÇÜK Doğu PERİNÇEK ilişkisi ve yukarıda anlattığı konular göz önünde bulundurulduğunda ilişkili olduğunu düşündüğünü beyan etmiştir. Gizli Tanık GALİP´in alman ifadesinde; Örgütte Pilot Necati olarak bilinen şahıstan ve bu şahsın Abdullah ÖCALAN ile olan ilişkisinden bahsetmek istediğini, Plot Necati´nin mesleğinin pilotluk olduğunu, Ağrılı olduğunu bildiğini, Abdullah ÖCALAN´m pilot Necatinin devletin adamı olduğunu, kendisini kontrol etmek üzere görevlendirildiğini, kendisine Ankaradayken para yardımı yaptığını, fakat pilot Necatinin kendisini kontrol edemediğini, kendisinin onu kullandığını ve bir takım bilgileri aldığını, bundan dolayı da devletin kendileri üzerine gelmediğini beyan ettiğini, Pilot Necati´nin Abdullah ÖCALAN´a üstü kapalı olarak sen bir kuşsun istediğimiz zaman seni pişirip yeriz´ dediğini söylediğini, Abdullah ÖCALAN ile Pilot Necati´nin ilişkisinin 1976-1977 yıllarında başladığını ve Abdullah ÖCALAN´ın yurt dışına çıkana kadar devam ettiğini, Abdullah ÖCALAN´ın Pilot Necati´nin bir uçak kazasında öldüğünü Yalçın KÜÇÜK´ün kendisine söylediğini beyan etmiştir. Gizli Tanık Emek alman ifadesinde; kendisinin PKK örgütü içerisinde Mahsum Korkmaz Akademisinin bulunduğu kampta ve Suriye´deki örgüt evlerinde kaldığı dönem içerisinde Abdullah ÖCALAN´ı Türkiye´den ve değişik ülkelerden birçok kişinin görüşmek üzere geldiğini, gelenler arasında Doğu PERİNÇEK´in de olduğunu, Doğu PERİNÇEK´in kampa ve Suriyede bulunan evlere gelmesinin nedenlerinden biride Türkiye Ti sol örgütler ile PKK arasında amaç birliği sağlayacak bir devrimci platform oluşturmak amacıyla geldiğini bildiğini, görüşmelerin gizli yapıldığı için başka hangi konularda görüştüklerini bilmediğini, Abdullah ÖCALANT Mahsum Korkmaz Akademisinde ziyaret etmeye Cengiz Ç AND AR ile Mehmet Ali BİRAND´m geldiğini gördüğünü, ayrıca Yalçın KÜÇÜK, Yunan İstihbarat Subayı ve Suriye İstihbarat Subaylarının geldiğini duyduğunu, bu gelen şahısların Abdullah ÖCALAN´ın yanına niçin geldiklerini ve amaçlarının ne olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Gizli tanık SON TEZGAH alman ifadesinde; 198O´de Türkiye İşçi Partisi´nin gençlik örgütü olan GENÇ ÖNCÜ yapılanmasının merkez yöneticilerinin şimdi TKP´nin yöneticileri olduklarım, Aydemir GÜLER´in başkanlığını yaptığını, 1980´den sonra TİP´e muhalefet eden, TİP-TKP birleşmesine karşı çıkanların Gelenek diye bir dergi çıkarmaya başladıklarını, daha sonra Sosyalist İktidar Partisini örgütlediklerini ve en sonunda TKP olduklarını, halen TKP olarak devam ettiklerini o dönem bunların devlet içinde karanlık bağlantılarının olduğunun hep konuşulduğunu, Yalçın KÜÇÜK´ün, 1980´de TİP in muhalif kanadında yer aldığını, GENÇ ÖNCÜ ile birlikte hareket ettiğini GENÇ ÖNCÜ´nün ağa babasının Yalçın KÜÇÜK olduğunu, Yalçın KÜÇÜK´ün Sosyalist İktidar Partisi kurulunca Abdullah ÖCALAN´ı desteklemek üzere PKK´nm peşine takıldığım, PKK terör örgütünün ideolojik olarak desteklenmesi ve yönlendirilmesini Yalçın KÜÇÜK´ün yaptığını, Abdullah ÖCALAN´a yapılacak olan operasyonu deşifre edecek kadar gözü kara bir PKK yanlısı olduğunu, Terör örgütü üyesi olup 1997 yılında yakalanan Şahin ARAŞ (Nevzat K) isimli şahısın 18.09.1997 yılında alman ifadesinde; Eğitim yaptıkları Suriye´deki kampa, birçok gazeteci yazarların gelmekte olduğunu, bunlardan hatırladığı kadarı ile Gazeteci Yalçın KÜÇÜK, ÖDP partisi Başkan Yardımcısı Mahir SAYAN, Pakistan SİNDİ örgütüne mensup iki Pakistanlının Abdullah ÖCALAN´ın faaliyetleri ile eğitim hakkında bilgi almak için geldiklerini, Yunanistan´dan sivil giyimli daha sonra subay olduklarını öğrendiği şahısların ve Rus gazetecinin geldiğini, burada Abdullah ÖCALAN ile konuşup kendisi ile röportaj yaptıklarını, KDP´nin Türkiye temsilcisi olan Siraç BİLGİN ´in de bulundukları kampa geldiğini, yine bu kampta MET Tv nin yöneticilerinin sürekli olarak kendileri ile kalmakta olduklarını, bunlardan gazeteci Yalçın KÜÇÜK´ün kendilerini toplayarak Kürdistan ve Abdullah ÖCALAN hakkında ders verdiğini, kendilerine Kürtleri ve Kürdistanı anlattığını, Abdullah ÖCALAN´ı siz tam olarak tanımıyorsunuz, o iyi bir liderdir, bu kendiliğinden çıkmadı, dediğini ve Kürdistanm gelişmesinden Abdullah ÖCALAN oluşumunun olduğunu anlattığını beyan etmiştir. Bilgi sahibi Ümüt FIRAT´m 31.12.2008 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alınan ifadesinde; Yalçın KÜÇÜK´ün 1971 öncesinde Türkiye İşçi Partisi içerisinde bulunan bir kişi olduğunu, 1975 yılında kurulan sol parti olan Türkiye İşçi Partisi içerisinde de yer aldığını, daha sonra oradan ayrılarak 1987 yılından sonra da Toplumsal Kurtuluş adı altında bir dergi çıkardığını ve sol sosyalist düşüncelerini topluma anlatmaya çalıştığım, 1988 yılı sonrası PKK ile ilgili haberler, yorumlar yayınlamaya başladığını, daha sonra Yalçın KÜÇÜK´ün bizzat 1990 yıllarda Şam´a ve Bekaa´ya giderek Abdullah ÖCALAN ile temas kurduğunu, 1994-1995 sonrası Avrupa´ya giderek o zamanki MED TV´de programlara katıldığını, amacının Abdullah ÖCALAN´ın liderliğinde Ortadoğu´da bir Kürt statüsünün oluşacağını düşündüğünü ve kendisi de bu yapı içerisinde yer almak istediğini Geçmişte komünizmin merkezi Moskova olduğunu, artık Bekaa olduğu şeklinde ifadeler kullandığını, ancak gerçek maksadı hakkında somut bilgi sahibi olmadığını, Bilgi sahibi Mehmet Ali ÖZALTIN´m 17.10.2008 tarihinde alman ifadesinde; Türk Metal Sendikası Başkanı olan Mustafa ÖZBEK´in ülkücü görüşe sahip olduğunu, sendika yönetiminin de yine aynı görüşten kişilerden oluştuğunu, DEHAP´m 2. Olağanüstü kongresi 09.06.2003 tarihinde Türk Metal sendikasına ait Büyük Anadolu Otelinin kapalı spor salonunda yapıldığını, sendika üyelerinin olağanüstü kongrenin burada yapılmasından ve burada Türk bayrağına yapılan hakaret ve İstiklal Marşının okunmaması nedeniyle tepki gösterdiğini, kendisinin öğrendiği kadarıyla DEHAP´m kongre yapabilecek bir yer bulamadığını ve Büyük Anadolu Otelini de Yalçın KÜÇÜK´ün ayarladığını, Yalçın KÜÇÜK´ün şu anda sürekli ART televizyonunda program yapmakta olduğunu beyan etmiştir. Bilgi Sahibi Mehmet EYMÜR´ün alınan ifadesinde; 1994 yılında Milli İstihbarat Teşkilatına geri döndüğünü, Tansu ÇİLLER´in dönemin başbakanı, Sönmez KOKSAL´ın MİT Müsteşarlığı görevinde bulunduğunu, başında bulunduğu Özel İstihbarat Dairesinin ana hedeflerinden birinin PKK terör örgütünün başı Abdullah ÖCALAN olduğunu, Abdullah ÖCALAN´m Şam´da ikamet ettiğini öğrenmeleri üzerine Abdullah ÖCALAN´ı etkisiz hale getirmek için üst makamların oluru ile MİT´in kontrolündeki bölgede asker ve polisin katılımı ile operasyon için müşterek grup kurduklarını, basında çıkan haberlerden sonra polisin gruptan ayrıldığım, netice olarak 1 ton C4 patlayıcı yerleştirilmiş minibüsü illegal olarak Suriyeye soktuklarını, aracın planlanan şekilde Abdullah ÖCALAN´ın bulunduğu kampın önüne bırakılmadığı için eylemin tam olarak hedefine ulaşmadığını, Bütün bu süreç içerisinde hem kendi teşkilatı içerisinde hemde teşkilat dışındaki bazı kurumlarda çalışan görevlilerin Ocalan´a yönelik bu faaliyeti sabote etmek için engellemelerde bulunduğunu, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik BİR´in özel olarak kurulan birlikteki elemanları eğitim zamanları geldiği gerekçesiyle geri çektiğini, bu engellemelerin dış istihbarat servislerinin etkisinde olan bazı görevlilerce yapıldığı kanaatinde olduğunu, Genelkurmay Başkanlığı kanalıyla Gölcük´ten aldıkları patlayıcı malzemelerin birkaç gün sonra Cumhuriyet Gazetesinde Mit bir ton patlayıcıyı ne yapacak, neden verildi şeklinde habere konu olduğunu, buradaki amacın bir yerlere mesaj vermek olduğunu, PKK terör örgütünü bitirmek için yaptıkları bu çalışmalarda, takiplerinde bulunan yurtdışı telefonunda (1996-97) dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı ve Şam´daki askeri ateşe arasındaki görüşmede; Suriye´ye ekipler yollandığının, Abdullah ÖCALAN´ı ipe bağlayıp sürükleye sürükleye getireceklerinin konuşulduğunu, dönemin müsteşarı Sönmez KOKSAL´ın bu konuşmayı hayretle karşılayarak bildiği kadarıyla Genelkurmay Başkanına bildirdiğini, Yalçın KÜÇÜK´ün bir zamanlar PKK´ya ve özellikle Abdullah ÖCALAN´a danışmanlık yaptığını, daha sonra aralarının açıldığını, Yalçın KÜÇÜK´ün PKK´yı yönlendiren, taktik ve strateji veren bir durumda olduğunu, teşkilat olarak PKK´yla bağlantılı yurtdışındaki bir hedef olarak kendilerine verildiğini, faaliyetlerini izlediklerini beyan etmiştir. PKK Terör Örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN´ın İmralı Cezaevinde alınan ifadesinde; Suriye´de meydana gelen bombalama eylemlerinden sonra Hafız Esat´ın kendisine Ağa isimli şahısla haber göndererek bu eylemlerin kendi yüzünden olduğunu söylediğini, 06 Mayıs 1996 tarihinde kendisine suikast yapılacağını Yalçın KÜÇÜK´ün söylediğini, bunu nereden öğrendiğini sorduğunda ANAP´lı üst düzey biri tarafından kendisine sızdırıldığını belirttiğini beyan etmiştir

Gizli tanık DENİZ ifadesinde; PKK terör örgütüyle olan ilişkilerinden bahsettikten sonra, Yalçın KÜÇÜK´ün 1993 ve 1996 yıllarında ve daha öncesinde Suriye-Şam´daki kampta Abdullah ÖCALAN´la görüşmek için geldiğini, Abdullah ÖCALAN´la görüşmelerini yayınladığını, daha sonra örgütün yayın organı olan MED TV´de, Atölye isminde bir program sunduğunu, bu programda telefonla Abbullah ÖCALAN´ın katılımını sağladığını, Abdullah ÖCALAN´ı yönlendirerek, PKK örgütünü silahlı eyleme teşvik ettiğini, Abdullah ÖCALAN´ın da Yalçın KÜÇÜK´e Senin her cümlen benim beynimde bir kıvılcım meydana getiriyor dediğini, Abdullah ÖCALAN´ın üst düzey örgüt mensupları ile teknik mevzuları konuştuğunu, ancak durum değerlendirmesini Yalçın KÜÇÜK ile yaptığım, Yalçın KÜÇÜK´ün adeta Abdullah ÖCALAN´ın beyni olduğunu beyan etmesinden de şüpheli Yalçın KÜÇÜK´ün Ergenekon silahlı terör örgütü amaçları doğrultusunda PKK terör örgütünün eylem ve stratejilerinin belirlenmesinde önemli bir görev üstlendiği anlaşılmaktadır.

Tuncay GÜNEY, PKK terör örgütü üyesi Şahin ARAŞ, DENİZ isimli gizli tanık beyanlarında, Yalçın KÜÇÜK´ün Terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN´ın BEYNİ olduğunu, onu silahlı eylem yapması konusunda yönlendirdiğini, teorisyeni olduğunu, danışmanlığını yaptığını söylemişlerdir.

Gizli Tanık Deniz ifadelerinde özetle; Doğu PERİNÇEK´ in 1986-1987 yıllarında Bekaa Vadisinde bulunan Helve kampına geldiğinde Abdullah ÖCALAN tarafından bizzat ve askeri törenle karşılandığını, 10 gün kadar kaldığı kampta kendisine bir oda tahsis edildiğini, Abdullah ÖCALAN´ ın hiçbir misafiri ile bir defadan fazla yemek yemediği halde bütün yemeklerde Doğu PERİNÇEK ile birlikte olduğunu, Abdullah ÖCALAN´ ın kendisi ile görüşenlerin arkasından ajan, işbirlikçi, benden yararlanmaya geldi şeklinde sözler söylediği halde Doğu PERİNÇEK hakkında övücü sözler söylediğini, Doğu PERİNÇEK´ in Abdullah ÖCALAN´ la görüşmesini yayınlamasının o dönemde varlığı yokluğu hissedilmeyen Abdullah ÖCALAN ve PKK örgütünün Türkiye siyasetinde gündeme gelmesini ve örgütün taban bulmasını sağladığını, örgütün 15 Ağustos 1984 olayları ile adını duyurmuş ise de daha sonra yapılan operasyonlarla ağır darbeler aldığını, o dönemde siyasi olarak da sıkışmış durumda olan örgüt için yayınlanan bu röportajın adeta bir can simidi haline geldiğini, bu röportajın yayınlanması ile Doğu PERİNÇEK´ in adeta örgütün ikinci lideri konumuna geldiğini, 1990´lı yılların başlarından itibaren PKK - Hizbullah çatışması olduğunu, hatta bundan dolayı PKK´nın şehirlerde barınamaz hale geldiğini, Hizbullah´ın yapmış olduğu eylemlerin çok sayıda ve profesyonelce olduğunu, o dönemde kendisinin örgüt içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttüğünü, yurtdışında bulunan birçok örgüt kampını gezdiğini ve yerlerini bildiğini, Türkiye´de faaliyet yürüten örgütlerin de yurtdışında eğitim aldıkları kamplar bulunduğunu, Hizbullah örgütü mensuplarını bu kamplarda hiç görmediğini, eğitimsiz örgüt mensuplarının yukarıda bahsettiği tarzda eylem yapmalarının mümkün olmadığını, 1993 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK militanlarına karşı Diyarbakır kırsalında büyük çaplı bir operasyon başlattığını, kendisinin de o bölgede PKK militanı olduğunu, bu operasyonlarda PKK militanlarının imha sürecinde olduğu anda Türk askerlerinin telsiz konuşmalarında geri çekiliyoruz, paşa vuruldu sözlerini duyduğunu, paşanın örgüt mensupları tarafından vurulup vurulmadığı konusunda o bölgede bulunan PKK militanları ile görüşmeler yaptığını, Lice´de PKK´nın büyük bir baskını olduğu söylenerek paşanın Lice´ye gelmesinin sağlanıp helikopterden iner inmez bir asker tarafından vurulduğunu, vuran askerin de başka bir asker tarafından vurularak ikisinin birlikte helikopter ile Diyarbakır´a getirildiğini öğrendiğini, bu olayı PKK´nın yapmadığını en üst düzey örgüt mensuplarından bizzat öğrendiğini, Aydın BAHTİYAR isimli paşanın ne amaçla ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini, örgütün en önemli birimlerinin bu kadar sıkıştırıldığı ve hatta örgütün en üst düzey mensuplarından bazılarının da imha edilmesi aşamasına gelindiği bir esnada böyle bir hadise olmasının karanlık bir nokta olarak kaldığını, söylemiştir.

(06 Kasım 2012, 10:45)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Komutan dosyaları tehlikede

Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=4923    yazdır/print




Komutan cinayetleri DÇG işi

Terör örgütü PKK´nın üst düzey yöneticisiyken düzenlenen operasyonda yakalanan ve halen Diyarbakır E Tipi Cezaevi´nde hükümlü bulunan Şemdin Sakık, faili meçhul cinayetler soruşturmasını yürüten Diyarbakır savcılığına ´tanık´ sıfatıyla ifade verdi. Sakık ifadesinde, TSK içindeki cuntanın kurduğu Batı Çalışma Grubu´nun bir benzerinin de Doğu Çalışma Grubu adıyla Doğu ve Güneydoğu´da kurulduğunu, Bingöl´de 33 er katliamı, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdvan Özden olaylarının bu grubun işi olduğunu anlattı.

31.05.2012 15:26 Diyarbakır´da faili meçhul soruşturmaları yürüten özel yetkili savcı, Sakık´ı tanık sıfatıyla dinledi. Daha önce terör örgütü PKK´nın iç infazlarıyla ilgili savcıya ifade Sakık, bazı gazetelere de gönderdiği mektuplarda dile getirdiği iddiaları savcıya anlattı. Sakık, silahsız 33 erin katledildiği 1993 yılındaki olayın Doğu ve Güneydoğu´da Doğu Çalışma Grubu adıyla örgütlenen cunta ekibi tarafından yapıldığını belirtti.

Terör örgütü PKK´nın yöneticilerinden Şemdin Sakık´ın, Diyarbakır Cezaevi´nden bazı gazetelere gönderdiği mektuplar yargıyı harekete geçirdi. Faili meçhuller soruşturmasını yürüten Diyarbakır´daki savcılık ´tanık´ sıfatıyla Sakık´ın ifadesini aldı. 33 erin öldürüldüğü 1993´teki Bingöl katliamı konusunda önemli iddialarda bulunan Sakık, cuntanın kurduğu Doğu Çalışma Grubu´na (DÇG) dikkat çekti. Sakık, 1993´te yaşanan acı hadiselerin tamamı bu cuntanın işi. 33 asker birileri tarafından PKK´nın önüne atıldı ve DÇG´nin ikinci planı hayata geçirildi. dedi. Tuğg. Bahtiyar Aydın suikastına ise bizzat şahit olduğunun altını çizdi: Vurulduğunda bölgedeydim. Anında telsizden aradım. ´Paşanızı vuracak kadar kudurdunuz.´ dediğimde küfrederek telsizi kapattılar.

Terör örgütünün önemli isimlerinden Şemdin Sakık´ın bazı gazetelere gönderdiği mektupta yer alan iddiaları üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. Edinilen bilgiye göre, cumhuriyet savcısı, Diyarbakır E Tipi Cezaevi´nde hükümlü bulunan terör örgütü PKK´nın ´Parmaksız Zeki´ kod adlı sözde üst düzey sorumlularından Sakık´ın bahsettiği konularla ilgili ifadesine başvurdu. Şemdin Sakık, savcılıkta verdiği ifadede de, silahsız 33 erin katledildiği 1993 yılındaki olayın Doğu ve Güneydoğu´da ´Doğu Çalışma Grubu´ adıyla örgütlenen cunta ekibi tarafından yapıldığını söyledi. Şu ifadeleri kullandı: Batı Çalışma Grubu´nun Doğu ve Güneydoğu´daki örgütlenmesi olan Doğu Çalışma Grubu, o yıl fiiliyata geçti. 1993 yılında Uğur Mumcu, askerî icraatın başı Eşref Bitlis, askerî istihbaratın başı Cem Ersever, Türkiye Cumhuriyeti Devleti´nin başı Turgut Özal, bir dönemin Asayiş Komutanı Hulusi Sayın, Jandarma´nın etkili albaylarından İsmail Selen, Turgut Özal´ın sağ kolu Adnan Kahveci ve daha birçok üst düzey komutan, siyasetçi ve aydın tasfiye edilerek, yerlerine savaşı bütün vahşetiyle sürdürme eğiliminde olanlar getirilerek 33 er olayı sürecine gelindi. 1993´te yaşanan acı hadiselerin tamamı, yönetimi ele geçirmeyi amaçlayan ve kanın akmasını isteyen bu cunta ekibinin işi. 33 asker olayı bir grup kızgın PKK´lı tarafından gerçekleşti ama planlayarak, istihbarat alarak gerçekleştirdikleri bir eylem değildi. Bu askerler birileri tarafından kendilerinin önüne atıldı ve Doğu Çalışma Grubu´nun ikinci planı bu olaya dayandırılarak hayata geçirildi.

Şemdin Sakık´ın savcılık sorgusunda Bahtiyar Aydın ve Rıdvan Özden cinayetine ilişkin açıklamaları da gündeme geldi. Sakık´ın şunları anlattığı öğrenildi: Bahtiyar Aydın´ı ´çatışma var´ diyerek Lice´ye getirip orada, hemen helikopter pistinde vurdular. O zaman alandaydım. Anında kendilerini telsizden aramış, ´Paşanızı vuracak kadar kudurdunuz´ dediğimde küfrederek telsizi kapatmışlardı. Albay Rıdvan Özden´in Mardin kırsalında bir çatışmada vurulduğu haber yapıldığında o bölgede faaliyet yürüten arkadaşlarımı aramış ve sormuştum. Cinayetle hiçbir ilişkilerinin olmadığını söylemişlerdi. Böylece bunun da Doğu Çalışma Grubu´nun işi olduğunu anlamıştık.

Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın, 22 Ekim 1993 tarihinde Diyarbakır Lice´de tek kurşunla hayatını kaybetti. Albay Rıdvan Özden´in 14 Ağustos 1995 tarihinde şüpheli ölümü ise kayıtlara ´PKK ile girilen çatışmada şehit düştü´ şeklinde geçti. ( Cihan, Zaman)

(31 Mayıs 2012), son güncel.: (01 Haziran 2012)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı

Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek

Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü

Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz

Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz

Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz

´1993 Bingöl 33 er katliamı´yla ilgili manşetlerimiz

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=4590    yazdır/print




Yeşil, 33 er pususunu gözlemledi

Emekli Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz, yine çarpıcı açıklamalar yaptı. Oğuz, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım´ın, 1993 yılında 33 erin katledildiği esnada olay yerinde olduğunu iddia etti.

13.02.2012 12:13 Türkiye´nin ilk büyük çetesi, Yüksekova´yı aydınlatan, Susurluk skandalında TBMM araştırma komisyonuna Veli Küçük´le ilgili verdiği ifadeleriyle öne çıkan, ´Yeşil´ kod adlı Mahmut Yıldırım´ın kimlik bilgilerini ilk deşifre eden Emekli Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz, çarpıcı açıklamalar yaptı.

Yeşil, derin devletin himayesinde

Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım´ın yakalanması için çıkartılan kararı değerlendiren Oğuz, Sakallı ve Yeşil kod adları ile tanınan Mahmut Yıldırım´ın ölmediğini daha önce de açıkladım. Jandarma Genel Komutanlığı´nda Ahmet Demir kaydıyla uzun yıllar aramızda dolaşan Mahmut Yıldırım´ın görüştüğü kişileri bile tanıyorum. Yeşil ölmedi, bugüne kadar derin devletin himayesinde hayatına devam etti. Ailesi de bu bilgiyi bana doğrularken savcılara bildiğim gerçekleri anlatmaya hazırım dedi.

Şemdin Sakık ile derin ilişki

´Yeşil´in Kontrgerilla elemanı olduğunu belirten Oğuz, PKK´da 18 yıl en kanlı eylemlerin emrini veren Şemdin Sakık ile de ilişkisinin bulunduğunu açıkladı. 1990´lı yıllarda Sakık´ın örgüt tarafından Tunceli sorumlusu yapıldığında ´Yeşil´ ile irtibatının sağlandığını ifade eden Oğuz, Yeşil´e o dönem derin devlet tarafından PKK´nın bölgeye yani Tunceli´ye yerleştirilmesine yardımcı olması yönünde talimat verildi. Örgüt Tunceli´de etkisizdi. Tunceli´de Türk solu kemikleşmiş ve radikal sol yapıların sözü geçiyordu. Ancak ´Yeşil´in devreye girmesiyle bölgede infazlar başladı. Bizzat infaz Timinin başında Yeşil vardı. Yapılan infazlar örgüte mal ediliyor, bölgede etkisiz olan PKK´ya propaganda alanı açılıyordu. Eş zamanlı jandarma atılan tüm adımlara göz yumuyordu. Çünkü işin içinde JİTEM vardı ve öyle istemişti. El birliği ile Şemdin Sakık´ın eli güçlendirildi. Bölgede güç haline getirildi. Yayılan korku ile örgüt Tunceli´ye JİTEM aracılığıyla yerleşti diye konuştu.

33 er olayında şok ifşaat

Şemdin Sakık ile Yeşil arasındaki derin ilişkinin uzun yıllar sürdüğünü öne süren Oğuz, Beni konuşturmayın... 33 er olayı var. Ciğerimizi yakan hain pusu... Kim var başında Parmaksız Zeki yani Şemdin Sakık. ´Yeşil´ nerede? Olayın 300 metre gerisinde. Yol kesimine kadar bekliyor, pusuyu gözlemliyor, operasyonun tamamlanacağını anlıyor ve jet hızıyla bölgeden uzaklaşıyor. Daha fazla anlatmak istemiyorum. Bu acı gerçek ortaya çıkacak. O gün feryat eden annelerin göz yaşları donacak. Gerçeği anlayan kamuoyu şoka girecek dedi.

Karanlık yapının cinayetleri

Tunceli Jandarma Alay Komutanlığı görevini yürüttüğü 1994 yılında lojmanında intihar ettiği iddia edilen Albay Kazım Çillioğlu´nun ölümüne ilişkin soruşturmayı yürüten savcılığın ´Yeşil´e yakalama kararını çıkarttığını hatırlatan Oğuz, Benim ifadelerim boşa değilmiş. Ben ısrarla yazdığım kitapta ve açıklamalarımda Kazım Çillioğlu ve Rıdvan Özen Albay´ı JİTEMcilerin infaz ettiğini söylüyorum. Sadece onlar mı hayır? Kirli ilişkileri gören, terörü hortlatan Kontrgerilla faaliyetleri yürüten, uyuşturucu kaçakçılığı yapan ve şiddetin rantını yiyen derin yapıyı çözen Org. Eşref Bitlis, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Tuğgeneral Temel Cingöz, Jandarma Binbaşı Cem Ersever ve MİT mensubu Tarık Ümitle Gazeteci Uğur Mumcu´yu da bu karanlık yapı ortadan kaldırdı. Bildiklerimi TBMM araştırma komisyonuna anlatmaya hazırım diye konuştu.

İstihbaratçı isim de verdi

Açıklamalarında isim vermekten de çekinmeyen Oğuz, Yeşil eğer konuşursa dönemin Tunceli Jandarma Bölge Komutanı, Bölge Jandarma Komutanlığı Kurmay Başkanı Binbaşı Mehmet Çörten ve dönemin MİT sorumluları kaçacak delik arar. Öte yandan Ergenekon yapılanmasının 1 numarası deşifre olur ve derin yapının hiç dokunulmayan kollarına ulaşılır. En basiti derin yapının Güneydoğu´da verdiği kirli savaş ortaya çıkar. Yaşanan istihbarat savaşları ve tabi ki Susurluk aydınlanır. Faili meçhullerde eli olanlar ile JİTEM-PKK ilişkisi belgelenir dedi.

Savcıdan fırça bile yemiş

1996 yılında faili meçhuller dosyasına bakan savcı ile görüştüğünü ifade esnasında ilginç gelişmeler yaşandığını ifade eden Oğuz, Başta Yeşil olmak üzere çok önemli konularda bilgi verdim. Uğur Mumcu cinayetinin arka planını anlattım. Soruşturmanın birileri tarafından manipüle edildiğini anlattım. Olayın iddia edildiği şekilde olmadığını ve size burada söyleyemeyeceğim bilgileri paylaştım. Ama kalktı savcı beni fırçaladı. ´Bunları biliyorsun da neden yakalamadın...´ diye de sesini yükseltti. Tek başına ölümü göze alıp bildiklerini adalet ile paylaşan birine bu yapılır mı? Ama yaptı. Bir başıma onlara operasyon yapmamı bekledi. Asıl söylemek istediği o değildi ya neyse... Bugün şeffaflaşma süreci yaşıyoruz. Olayların üzerine giden cesur savcılarımız var. Benden bilgi almak isterlerse konuşmaya yine hazırım. Hiç yanılmadım, yanıltmadım ve yalanlanmadım. Bazı dosyalarda verdiğim ifadeler ile de tarihe not düştüm diye konuştu. ( Milat)

(13 Şubat 2012, 12:13)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

´1993 Bingöl 33 er katliamı´yla ilgili manşetlerimiz

Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım´la ilgili manşetlerimiz

Jandarma istihbarat astsubay Hüseyin Oğuz´la ilgili manşetlerimiz

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon; Balyoz ve bağlantılı iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=4238    yazdır/print




33 er katliamı Ergenekon-PKK işi

Geçtiğimiz günlerde Mersin´de yakalanan 7 teröristten biri olan Barış Kızılçay, 1993 yılında Bingöl´de 33 erin şehit edilmesine ilişkin önemli itiraflarda bulundu. Kızılçay, alçak saldırının Ergenekon-PKK işbirliği ile yapıldığını söyledi.

33 er katliamı Ergenekon-PKK işi

Geçtiğimiz günlerde Mersin´de yakalanan 7 teröristten biri olan Barış Kızılçay, 1993 yılında Bingöl´de 33 erin şehit edilmesine ilişkin önemli itiraflarda bulundu. Kızılçay, alçak saldırının Ergenekon-PKK işbirliği ile yapıldığını söyledi.

Türkiye´nin Kürt sorunun çözümü için adım attığı sırada 24 Mayıs 1993´de Bingöl´de dağıtıma giden 33 er terör örgütü PKK tarafından şehit edilmişti. Olayla ilgili birçok soru işareti hala cevabını bulamazken 18 yıl sonra güvenlik güçlerince yakalan bir örgüt mensubunun itirafları yeniden dikkatleri kanlı saldırıya çevirdi. 12 Kasım´da Mersin´de yakalanan 7 teröristten biri olan Özgür Murat kod adlı Barış Kızılçay, PKK´nın üst düzey yöneticilerinin Ergenekon üyeleri ile temas halinde olduğunu anlattı. Bingöl saldırısı öncesi PKK´nın üst düzey yöneticileri ile Ergenekon örgütünün bazı üyelerinin bir uzlaşıya vardıklarını ifade eden Kızılçay, Bingöl´deki 33 askerin şehit edilmesi olayında Ergenekon parmağı var. Saldırı öncesinde bazı kişiler PKK´nın üst düzey yöneticileri ile de sürekli iletişim halindeydi dedi.

Güneydoğu´daki sorunun çözümü ile ilgili olumlu havanın bu saldırı ile dağıldığını dile getiren Kızılçay, olayın komplike bir saldırı olduğunu anlattı. Örgütün içindeki genel kanaatin de bu yönde olduğunu dile getiren Kızılçay, çatışma sürecinin devam etmesini isteyen kesimler varlığına dikkat çekti.

Terör örgütünün Hakkari Çukurca´da 24 askeri şehit etmesinden sonra yapılan operasyonun PKK´ya çok büyük zarar verdiğini itiraf eden Barış Kızılçay, BDP´yi eleştirdi. Emniyette verdiği ifadesinde Kızılçay şunları kaydetti: Kürt halkı BDP´li vekillere Kandil´e gitsin diye oy vermedi. Meclis´e girsin diye oy verdi. Sorumluluktan kaçmak var olan sorunu çıkmaza sokmak ve çatışma ortamını artırmaktan başka bir şey değildir. Kızılçay, itiraflarına örgütün üst düzey yöneticilerinin yerleri ve korumaları ile ilgili de önemli bilgiler aktardığı öğrenildi. ( Türkiye, Yenişafak)

(29 Kasım 2011, 11:09)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

´1993 Bingöl 33 er katliamı´yla ilgili manşetlerimiz

Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap

Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=3936    yazdır/print




Erzincan Davası´nda 5. duruşma başladı

Erzincan´daki Ergenekon silahlı terör örgütüne ilişkin, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen davanın 5. oturumu başladı. Bugünkü duruşmaya davanın 1 numaralı sanığı 3´ncü Ordu Komutanı Saldıray Berk, 3 günlük görev izni bitmesine rağmen yine katılmadı.

Erzincan Davası´nda 5. duruşma başladı

Erzincan´daki Ergenekon silahlı terör örgütüne ilişkin, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen davanın 5. oturumu başladı. Bugünkü duruşmaya davanın 1 numaralı sanığı 3´ncü Ordu Komutanı Saldıray Berk, 3 günlük görev izni bitmesine rağmen yine katılmadı.

Erzincan´daki silahlı terör örgütüne ilişkin, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen davanın 5. oturumu başladı. Aralarında 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ve Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu, Erzincan İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Tapan ve MİT Erzincan Şube Müdürü Şinasi Demir´in de bulunduğu 10´u tutuklu 14 sanığın yargılanmasına devam ediliyor. Duruşmaya, tutuksuz sanıklar Orgeneral Berk ve Erzincan´daki av bayisi sahibi Yaşar Baş´ın dışındaki tüm sanıklar katıldı. Bugünkü duruşmada üç MİT mensubu ifade verecek. Duruşma sonrası mahkeme heyeti kararını açıklayacak. ( Cnnturk)

Cihaner: 3 CD meselesi açıklığa kavuşturulsun

Sabah sat 09.40´da başlayan duruşmada, ilk olarak söz alan tutuklu Başsavcı İlhan Cihaner kendisi hakkında suçlamalarda bulunan gizli tanık Erzincan ile ilgili yapılan görüşmelerin 3 adet CD kaydının akıbetini sordu. Başsavcı Cihaner, Biz bir CD meselesini bir türlü açıklığa kavuşturamadık. Bu 3 CD olayını. Benim tahminim herhalde gizli bir görevli görevlendirilmiş. Çünkü bize verdikleri CD´de bir çözümleme, sorgulama olduğu görülüyor. Burada bir ajan provakatörlük söz konusu. İddia edilen 3 CD´ye hala ulaşamadık. İkincisi ise savunmalarda sıkça ismi geçen İlyas Meral,ifade vermek için adliyeye, savcılığa getirilmiş midir? Bu konuda delilerin muhafaza altına alınmasını istiyoruz. Adliye giriş çıkışlarına ait kamera kayıtlarının geriye doğru incelenip muhafaza altına alınmasını talep ediyorum dedi. İlhan Cihaner´in soru ve talepleri üzerine açıklama yapan Özel Yetkili Başsavcı Vekili Taner Aksakal, 3 adet CD´de gizli tanık Erzincan´ın ifadesi ve itirafları mevcuttur. Gizli izleme kararı alınıyor. Delil değeri olsun diye, teknik izleme kararı ile soru sorulmuş, kayda alınmıştır. 3 CD´nin de görüntüleri net olmadığı için işlemsiz iadesi istenmiştir. Tape´sinin yapılmasına ihtiyaç duyulmamıştır dedi. Bunun üzerine Başsavcı Cihaner, Başlangıçtaki tespitimiz haklı. İki kişinin rızası dışında bir kayıt. Delil hukuk dışı dedi. Başsavcı Vekili Taner Aksakal, Tanık Erzincan´ın rızası dahilinde alınan bir kayıt. Gizli yapılmış bir kayıt değil. İkinci CD tanık Erzincan´ın bilgisi haricinde. İlyas Meral ile ilgili konu ise diğer soruşturma devam ettiği için açıklama yapamıyorum dedi.

Albay Tapan teknik takipten rahatsız oldu

Erzincan Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Tapan da hakkında teknik izleme kararı olduğunu belirterek, bu karar doğrultusunda Erzincan´da yaptıkları emniyet ve asayiş toplantılarının teknik takibe alınmamasını istedi. Bu toplantılara vali ve kaymakamların da katıldığını ifade eden Tapan, şunları kaydetti: ´Bu toplantılarda gizli istihbarat bilgileri paylaşılır. Şu an 9 ilçe, 30 karakol, 3 bin 500 personelin sorumluluğunu taşıyorum. Böyle gizli bir toplantının teknik takibe alınmasının terörle mücadele açısından risk oluşturduğunu düşünüyorum. Çünkü soruşturma savcılarının ve emniyet mensuplarının elde ettiği bu bilgilere sahip çıkamadıklarını görüyorum. Valilik binasında yapılan asayiş toplantısı ile il emniyet komisyonu toplantılarının teknik takibe alınması terörle mücadeleyi doğrudan ilgilendirdiğinden, en azından bu iki toplantı için bu kararın kaldırılmasını istiyorum.´ (AA)

MİT sanıklara sorgu izni verdi

Duruşmanın bugünkü celsesinde ´Silahlı terör örgütüne üye olmak´ ve ´Tehdit´ iddialarıyla hakim karşısına çıkartılan tutuklu Erzincan MİT Bölge Başkanı Şinasi Demir ile diğer MİT personeli Kıvılcım Üstel ile Sadri Barkın İnce´nin yargılanmasına başlandı. Savcılık sorgusu ve mahkeme safhasında susma haklarını kullanan tutuklu MİT´çiler, MİT Müsteşarlığı´nın yazılı izin vermesi üzerine savunma yapmaya ve çapraz sorguda kendilerine yöneltilen sorulara cevap vermeye başladı. ´Silahlı terör örgütü üyesi olmak´ ve ´Tehdit´ iddiasıyla tutuklandığını iddia eden MİT Erzincan Bölge Başkanı Şinasi Demir, suçsuz olduğunu iddia etti. MİT Erzincan Şube Müdürü Şinasi Demir de savunmasında, hakkındaki suçlamaları reddederek tahliyesini talep etti. Demir, MİT´in çok katı bir hiyerarşiye sahip olduğunu belirterek, ´Bugüne kadar Sayın Başbakanımızın izni olmadığı için savunma yapmadım. Çünkü yasa gereği Başbakan´dan izin alınması durumunda ifade verebiliyoruz. Şu anda gerekli iznin geldiğini öğrendim ve artık savunma yapacağım. Bana yöneltilen tüm sorulara da cevap vereceğim´ diye konuştu. Bunun üzerine söz alan Demir´in avukatı Sadullah Kara, iznin Başbakan´dan değil MİT Müsteşarlığından alındığı bilgisini verdi. Savunmasına devam eden Demir, Erzincan´a 1 Temmuz 2009´da atandığını, bu tarihten sonra bir ayın yerleşmek için geçtiğini, ağustos ayında yıllık izinli olduğunu, eylül ayında ise Ankara´da görevli olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ´Suçlamalarla karşılaştığım tarihte Erzincan´da 4 aylık geçmişim bulunuyordu. Bu 4 ayın 40-45 günü fiili olarak Erzincan´daydım. Bu davanın en bahtsız kişilerindenim. Erzincan´a atanmasaydım belki de şu anda bu davayı televizyonlardan izleyecektim. İddianamede adı geçen gizli tanık ´Erzincan´la 15 Ekim 2009´da tanıştım. Bize bilgi verdiği için kendisiyle görüştüm.Bunu görevini yapan iyi bir bölge müdürü olduğum için yaptım. Gizli görev yapan kişileriz. Bu davadan sonra fotoğraflarımız, kimliklerimiz gazetelerde yer aldı. Meslek hayatım bitmiştir. Zaten bu davaya alınmakla en büyük cezaya çarptırıldım. Türkiye´nin en genç bölge müdürlerinden biriydim. Ancak geleceğim karartıldı. İsimlerimiz artık yurt dışı istihbarat servislerinin arşivlerine dahi girdi. Artık mesleki kariyeri geçtim. Özgürlüğümün derdine düşmüş durumdayım.´ Birlikte yargılandığı kişilerden Orhan Esirger, Şenol Bozkurt, Ahmet Saraçlar ve Yaşar Baş´ı tanımadığını ifade eden Demir, diğer kişileri ise görevi gereği tanıdığını belirtti. 5 aydır cezaevinde bulunduğunu, halen neden burada olduğuna anlam veremediğini ifade eden Demir, sözlerini şöyle sürdürdü: ´Gizli tanık ´Erzincan´ bizim eleman adayımızdır. Kendisiyle görüşme sebebim de bu yüzdendir. Tamamen resmi kurallar çerçevesinde kendisiyle görüşmeler yapmışımdır. MİT mensubuyum ve birileriyle görüşmem çok doğaldır. Şu anda burada terör örgütü üyesi sıfatıyla karşınızda bulunmaktan zul duyuyorum. Hayatımda hep bana verdikleri için Allah´a şükrettim ama şu Erzincan´a atandığım güne lanet ettim ve halen de lanet ediyorum. Suçsuzum, tahliyemi istiyorum.´

MİT´çi Şinasi Demir: Gizli tanık ´Erzincan´la 3 kez görüştüm, ödeme de yaptım

Daha sonra, mahkeme başkanı Mustafa Karatay, Şinasi Demir´in çapraz sorgusuna geçildiğini bildirdi. Karatay´ın gizli tanık ´Erzincan´la kaç görüşme yaptığını sorması üzerine Demir, 3 görüşme yaptıklarını söyledi. Gizli tanığa maddi vaatte bulunup bulunmadığının ve görüşmelerde hangi ismi kullandığının sorulması üzerine de Demir, ´Görüşmelerde ´Şahin´ kod ismini kullandım. Bu, rutin yaptığımız bir şeydir. Kendisine herhangi bir maddi vaatte de bulunmadım ancak MİT elemanlarına zaman zaman belirli miktarlarda ödeme yapılır. Kendisine de makbuz karşılığında 200-300 lira arasında ödemeler yapılmıştır. Bunları MİT Müsteşarlığına da bildirdim´ dedi. Şinasi Demir, Karatay´ın, gizli tanık ´Erzincan´la görüşmelerin aniden kesilmesinin sebebini sorması üzerine de şahsın çelişkili bilgiler verdiğini ve kendisiyle bu nedenle görüşmeyi kestiklerini belirterek, ´Kendisi bizle irtibata geçtiğinde Kurtoğlu Cemaati üyesi olduğunu söylemişti. Fakat yaz tatilinden geldikten sonra Fethullah Gülen cemaatinde önemli bir görevin kendisine verileceğini bize iletti. Bu durum da kendisinin tutarsızlığına ve kendisiyle ilişkimizin kesilmesine en büyük sebep oldu´ diye konuştu. Üye hakim Ali Kaya´nın da gizli tanık ´Erzincan´ MİT elemanlarıyla birlikte İlhan Cihaner´le görüştürüldü mü?´ sorusuna Demir, ´MİT Müsteşarlığında elemanla olan ilişkinin mahremiyeti çok önemlidir. Kişinin eşi ile olan ilişkinin mahremiyeti ne ise elemanla olan ilişkinin mahremiyeti de odur. Kendisini kimseyle görüştürmedim´ cevabını verdi. Tutuksuz sanık Ali Tapan´ın Avukatı Hüseyin Özarslan da Demir´e ´Sadece suç işlemiş kişiler hakkında mı bilgi topluyorsunuz?´ diye sordu. Demir, şahsın sabıkalı olması gerekmediğini, MİT olarak herkes hakkında bilgi toplayabileceklerini söyledi. Ardından söz alan Cihaner´in de ´Gizli tanık ´Erzincan´, size Polis Okulu sınavı sorularının kendilerinde olup olmadığını söyledi mi?´ sorusuna Demir, ´Gizli tanık ´Erzincan´, Adıyaman Besni´de Polis Okulu sınav sorularının kendilerine verildiğini iddia etti ancak soruları bize göstermedi´ yanıtını verdi. ( Star)

MİT´çi Kıvılcım Üstel: Yüzbaşı Öz´le ilgili bilgiyi gizli tanık ´Erzincan´dan aldım

MİT mensubu Üstel, davanın bugünkü oturumunda yaptığı savunmada, hakkındaki suçlamaları reddederek, tahliyesini talep etti. Gizli tanık Erzincanla MİT Müsteşarlığının bilgisi dahilinde görüştüğünü ifade eden Üstel, Ben gizli tanık ´Erzincan´la 12 Mayıs - 15 Haziran 2009 tarihleri arasında görüştüm. Daha sonra konu değişikliği nedeniyle bu kişiyle görüşmeyi kestim diye konuştu. Ardından Mahkeme Başkanı Mustafa Karatay, Üstel´in çapraz sorgusuna geçildiğini bildirdi. Karatay´ın, gizli tanık Erzincanla hangi isimle görüştüğünü ve gizli tanık Erzincandan cemaat evlerine silah veya yasa dışı evrak koymasını isteyip istemediğini sorması üzerine Üstel, söz konusu tanıkla Kerem kod ismiyle görüştüğünü belirterek, Gizli tanık ´Erzincan´dan cemaat evlerine silah veya yasa dışı bir evrak koymasını istemedim. Bu yalandır. Bu olaydaki tek gerçek, benim mağdur olduğumdur diye konuştu. Üye Hakim İsmail Şahin de Üstel´e, iddianamede adı geçen Tabip Yüzbaşı Yıldırım Öz´le ilgili gizli tanık Erzincandan bilgi alıp almadığını sordu. Bunun üzerine Üstel de Kara Kuvvetleri Komutanlığının MİT Müsteşarlığına yazdığı yazı doğrultusunda söz konusu bilgiyi talep ettiğini belirterek, şunları kaydetti: Yüzbaşı Öz´le ilgili bilgiyi gizli tanık ´Erzincan´dan aldım. Kendisinin Kurtoğlu Cemaatine üye olduğunu ve zaman zaman cemaat evinde kaldığını bana söyledi. Ben de Kara Kuvvetleri Komutanlığının MİT Müsteşarlığına yazdığı yazı doğrultusunda gerekli raporumu hazırladım ve üstlerime sundum. Yüzbaşı Öz´le ilgili güncel irticai bilgilerinin bulunup bulunmadığı talep edilmişti.

MİT´çi Sadri Barkın: Gizli Tanık ´Erzincan´la 20 kez görüştüm

Sadri Barkın İnce de hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini belirterek, tahliyesini talep etti. MİT´in 2007 yılındaki atamalarında Erzurum´a görevlendirildiğini, daha sonra ise tayininin Erzincan´a çıktığını ifade eden İnce, Erzincan´da Yıkıcı Dini Faaliyetler Şubesi´nde görev yaptığını hatırlatarak, çalışmalarını resmi kurallar çerçevesinde sürdürdüğünü kaydetti. İnce, daha sonra Mahkeme Başkanı ve salonda bulunan avukatlar ile sanıkların, sorularını yanıtlamaya hazır olduğunu belirterek, savunmasını bitirdi. Ardından Karatay, Sadri Barkın İnce´ye gizli tanık Erzincanla kaç kez görüştüğünü ve bu görüşmelerde kod isim kullanıp kullanmadığını sordu. İnce de görüşmelerinde Burak kod ismini kullandığını ve gizli tanık Erzincanla toplam 20 kez görüştüğünü ifade etti. Tutuklu sanık Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner´in ise göreve giderken personelin görev sefer yazısı alıp almadığını sorması üzerine İnce, göreve, araçla çıktıklarında mutlaka görev sefer yazısı aldıklarını söyledi.

MİT mensuplarının avukatı Sadullah Kara´nın savunması

MİT mensuplarının savunmasının tamamlanmasının ardından avukatları Sadullah Kara da savunmasını yaptı. Kara, yaptığı savunmada, müvekkillerinin gizli tanık Erzincan tarafından öne sürülen eylemlerle suçlandığını, müvekkillerinin, bu tanığın iddia ettiği gibi hiçbir yasa dışı faaliyetle ilgilerinin bulunmadığını söyledi. Gizli tanık Erzincanın öğrenci olduğunu ve Erzincan´da görevli Yüzbaşı Öz ile aynı evde kaldığını belirten Kara, savunmasını şöyle sürdürdü: Bu iddianame, yalanlarla, gizli tanık iftiralarıyla süslenmiş bir iddianamedir. Gizli tanık ´Erzincan´ olarak bilinen Abdulvahap Güllü ile bu Yüzbaşı´nın aynı cemaat evinde kalıyor olması ve MİT´in internet sitesine 4 kez ısrarla e-mail göndermiş olması, müvekkillerimin bu işin içine çekilmek istendiğini açıkça gösteriyor. Gizli tanık, birileri tarafından donatılmış. Bu tanığın verdiği ifadeler incelendiğinde askeri istihbaratla bağlantısı olduğu da anlaşılmaktadır. Müvekkillerimin örgütle, sanıklarla hiçbir şekilde bağlantısı bulunmamaktadır. Görevlerini yasal çerçevede icra etmişlerdir. Gizli tanık Erzincanın, aynı dava dosyasında şüpheli sıfatıyla bulunduğunu belirten Kara, söz konusu tanığın verdiği ifadelerin bu nedenle hükümsüz olduğunu savundu. Kara, müvekkilleri hakkında ortaya atılan suçlamalarla ilgili bütün delillerin toplandığını ve sabit ikametgahları olduğunu belirterek, tahliyelerini istedi.

MİT´çilerin avukatı, gizli tanığın jandarma istihbaratla irtibatının araştırılmasını istedi

Tutuklu MİT´çilerin avukatı Sadullah Kara, müvekkillerinin usul yönünden yasaya aykırı olarak tutuklandığını ileri sürerek, tahliye ve beraatlerini talep etti. Gizli tanık Erzincan´ın yalan ve yanlış ifadeler ile müvekkillerini dava dosyasına çektiğini ileri süren Avukat Kara, büyük bir komplo ile karşı karşıya olduklarını öne sürdü. Gizli Tanık Erzincan´ın ısrar ve inatla MİT´i ve mensuplarını dosya kapsamına çekmek için özel gayret gösterdiğini iddia eden Kara, Önceden jandarma istihbaratın haber elemanı olan ardından da polise muhbirlik yapan Gizli Tanık Erzincan kendisine servis edilen cemaatlerle ilgili isim, telefon ve adresleri MİT´e servis yapmıştır. ´PKK hakkında MİT´e bilgi vereceğim´ deyip daha sonra ısrarla cemaatler hakkında e-mail yoluyla MİT´le görüşmek isteyen Gizli Tanık Erzincan´ın, Diyarbakır´dan Erzincan´a gelip, kısa sürede Fethullah Gülen grubuna ait kurum ve kişiler hakkında çok kısa sürede geniş ve kapsamlı isim ve diğer bilgilere ulaşması mümkün değil. Bu bilgilerin kendisine başka bir birim tarafından servis edildiğine inanıyoruz. Bu birimi de mahkeme heyeti araştırıp ortaya çıkartsın. Güvenilmez ve başka bir suçtan dolayı şüpheli olan Gizli Tanık Erzincan´ın jandarma istihbaratla irtibatlı olduğuna inanıyorum. Çünkü Kara Kuvvetleri Komutanlığı´nın hakkında soruşturma başlattığı Tabip Üsteğmen Yıldırım Öz´le Erzincan´da aynı evde kalmasını çok anlamlı buluyorum, böyle bir tesadüf olamaz. Kara Kuvvetleri Komutanlığı´nın MİT´ten araştırılmasını istediği Yıldırım Üsteğmen´in isim ve kişisel bilgilerini zaten MİT´e göndermiş. Müvekkillerim kendilerine tebliğ edilen yasal görevlerini yapmışlardır. Suçsuzdurlar, teminatsız tahliyelerini ve beraatlerini talep ediyorum. dedi. Mahkeme heyeti savunmaların tamamlanması nedeniyle duruşmaya saat 14.00´e kadar ara verdi.

Astsubay Esirger 700 mermi biriktirmiş

Mahkeme Başkanı Mustafa Karatay, tutuklu sanıklardan Astsubay Orhan Esirger´e, evinde yapılan aramada 700´e yakın mermi ele geçirildiğini hatırlattı. Bu sayının fazla olup olmadığını sordu. Esirger, kendisine ait 2 ruhsatlı tabancasının bulunduğunu belirterek, Söz konusu mermiler, 2 silaha ait biriktirdiğim mermilerdir.´ yanıtını verdi.

HSYK´nın atadığı savcı Kontrgerillacıları şok etti

Savcı Aksakal, Erzincan ve İstanbul´daki Ergenekon davalarının birleşmesini talep etti, sanıklar karşı çıktı

Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Taner Aksakal ise davanın, Albay Dursun Çiçek´in de yargılandığı, ´Kaos Planı´ davası ile birleştirilmesini talep etti. Aksakal, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen davada yargılanan sanıklar ile Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen davada yargılanan sanıklar arasında hukukî ve fiilî bağ bulunmasını, talebine gerekçe olarak gösterdi. Sanık İlhan Cihaner´in avukatı Baki Lütfü Uzun, kendi davalarının İstanbul´daki davayla bir ilgisinin bulunmadığını savundu. Birleştirme talebinin reddedilmesini istedi. Saldıray Berk´in avukatı Zeynel Yüksel de birleştirme talebine karşı çıktı. Duruşmada söz alan İlhan Cihaner de iddia makamının, dava dosyasıyla ilgili talebini doğru bulmadığını dile getirdi. Cihaner, Bu dava dosyasının Dursun Çiçek´in yargılandığı davayla hiçbir bağı bulunmamaktadır. Dursun Çiçek´in, iddianamede belirtildiği gibi Erzincan´a gelmediği anlaşılmıştır. Erzincan´a geldiğine dair bir delil yoktur. Benim Erzincan´da cemaatlere yönelik düzenlediğim operasyonların, Dursun Çiçek imzalı ´İrticayla Mücadele Eylem Planı´ ile bir ilgisi yoktur.´ dedi.

23.35: Birleşme talebi kabul edildi

Mahkeme heyeti gece geç saatte kadar süren görüşmeler sonucu Ergenekon yapılanmasının Erzincan ayağıyla ilgili dava ile İstanbul´daki davanın birleştirilmesine oy çokluğu ile karar verdi. Mahkeme heyeti, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki davayla Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunu gerekçe göstererek söz konusu davaların birleştirilmesine oy çokluğuyla karar verdi. Ancak bu kararla birleşme işlemi hemen gerçekleşmiyor. Bundan sonraki adım, İstanbul´daki Islak İmzalı Komplo Belgesini konu alan 7´nci Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nin bu birleşme isteğine muvafakat (olur) yanıtı vermesi. Eğer bu adım da olumlu gerçekleşirse Erzincan dava dosyası İstanbul´daki Mahkemeye gönderilecek ve davalar birleştirilecek. Davaların ilerde birleşeceğine kesin gözüyle bakılıyordu, ancak bu kadar erken bir birleşme talebi beklenmiyordu. Erzincan´daki Ergenekon örgütlenmesine yönelik ikinci bir soruşturma daha yürütüldüğü Erzincan dava duruşmalarında ortaya çıkmıştı. ( Cihan, Radikal, Cnnturk, Zaman)

(10 Mayıs 2010, 09:58), son güncel.: (11 Mayıs 2010)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

İşte adım adım Erzincan´daki Islak Komplo ve boşa çıkarılması

Erzincan´da savcı Cihaner ve Jandarma´nın ´ıslak imza´ operasyonları

Islak İmza davası Erzincan´ı destekledi

Erzincan iddianamesinde arama yap

Tüm Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=1800    yazdır/print




Flaş!!! Savcılar ´33 Er Katliamı´ sorgularına başladı

Bingöl´de ´33 erin katledilmesi´ olayına, Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantılarını gösteren bulgular üzerine savcılar el attı. Yaralı kurtulan bir askerin ifadesi alındı. 1993´te Bingöl´deki katliamdan yaralı kurtulan asker, Ergenekon savcılarının talimatıyla polis tarafından sorgulandı. Dört tanık da ifadeye çağrıldı. 1993 yılında Bingöl´de gerçekleştirilen katliam sonrası Turgut Özal´ın gerçekleştirmeye çalıştığı ´açılım projesi´ rafa kaldırılmıştı. Katliamın, barış olmasını istemeyen Kontrgerilla ve PKK´nın işbirliği içinde gerçekleştirildiği iddia edilmiş ve bu iddiayı destekleyen çok sayıda bulgu ortaya çıkmıştı. İkinci Ergenekon iddianamesine de dolaylı yoldan giren katliam için bir tanığın şüphesi aktarılıyordu.

FLAŞ!!! Savcılar ´33 Er Katliamı´ sorgularına başladı

Bingöl´de ´33 erin katledilmesi´ olayına, Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantılarını gösteren bulgular üzerine savcılar el attı. Yaralı kurtulan bir askerin ifadesi alındı. 1993´te Bingöl´deki katliamdan yaralı kurtulan asker, Ergenekon savcılarının talimatıyla polis tarafından sorgulandı. Dört tanık da ifadeye çağrıldı. 1993 yılında Bingöl´de gerçekleştirilen katliam sonrası Turgut Özal´ın gerçekleştirmeye çalıştığı ´açılım projesi´ rafa kaldırılmıştı. Katliamın, barış olmasını istemeyen Kontrgerilla ve PKK´nın işbirliği içinde gerçekleştirildiği iddia edilmiş ve bu iddiayı destekleyen çok sayıda bulgu ortaya çıkmıştı. İkinci Ergenekon iddianamesine de dolaylı yoldan giren katliam için bir tanığın şüphesi aktarılıyordu.

İkinci Ergenekon iddianamesinin 81. sayfasında kısaca ve şüpheyle bahsedilen ve Özal´ın ´Kürt Açılımı´ projesini bitiren olay olarak bilinen 33 er katliamıyla ilgili dosya Ergenekon soruşturması kapsamında 16 yıl sonra yeniden açıldı. Katliamdan yaralı kurtulan bir er, Savcılığın talimatı üzerine İstanbul Terörle Mücadele Şubesi´nde tanık olarak ifade verdi. Savcılık tanık olarak dinlenmesine karar verdiği diğer dört erin de adreslerinin tespit edilerek ifadelerinin alınmasını istedi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından dört erin ifadeye çağrıldığı öğrenildi.

33 er dosyası 16 yıl sonra yeniden açıldı

33 erin kurşuna dizilmesi olayına ilişkin dosya yeniden açılıyor. Ergenekon savcılarının, saldırıdan yaralı olarak kurtulan bir kişinin ifadesini aldığı, dört kişiyi daha ifade vermeye çağırdığı öğrenildi. Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili Cumhuriyet savcıları, 1993´te Bingöl-Elazığ karayolunda silahsız 33 erin katledilmesi olayına ilişkin dosyayı yeniden açtı. 16 yıl önce meydana gelen olayın Ergenekon bağlantısını araştıran savcılar, saldırıdan yaralı olarak kurtulan beş erin tanık olarak ifadesine başvuracak. Savcılık talimatıyla İstanbul Terörle Mücadele Şubesi´nde bir kişinin tanık olarak ifadesinin alındığı öğrenildi.

33 er katliamının konuşulduğu günlerde Tokat Reşadiye katliamı yaşandı

Eski Milli Eğitim Bakanı ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik´in Van´da katıldığı bir toplantıda 1993´te PKK ateşkesi ve genel af hazırlığı sırasında Bingöl´de 33 askerin şehit edilmesinde Ergenekon´u ima ederek, bu olayın aydınlatılacağını söylemesi konuyu tekrar gündeme getirmişti. 24 Mayıs 1993´te Bingöl-Elazığ karayolunda acemi eğitiminin ardından birliklerine gitmekte olan silahsız 33 erin katledilmesine ilişkin dosya Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcıları tarafından 16 yıl aradan sonra yeniden açıldı. 33 erin katledilmesi olayında PKK tarafından eylemin gerçekleştirileceği yönünde istihbari bilginin olmasına rağmen silahsız erlerin sevkiyatına neden izin verildiği, şüphe uyandıran soruların başında geliyordu. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların talimatıyla saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulan beş erin ifadelerine başvurulmasına karar verildi. Bu doğrultuda savcılığın talimatıyla İstanbul Terörle Mücadele Şubesi´nde saldırıdan yaralı kurtulan bir kişinin tanık olarak ifadesi alındı. Savcılık bu kapsamda tanık olarak dinlenme-sine karar verdiği diğer dört erin de adreslerinin tespit edilerek ifadelerinin alınmasını istedi.

Eskort verilmesi gerekiyordu

Bingöl saldırısında ağır yaralanan beş erden biri olan Erdal Özdemir Tarata yaptığı açıklamada Biz neyin kurbanı olduk diye sormuş ve acemi eğitimini yapmak üzere Malatya ti Jandarma Alayı´ndan iki midibüs ile Bingöl´e giderken koruma olarak hiçbir eskortun verilmemesine dikkat çekmişti. Erdal Özdemir, birliklerine kendi başlarına gitmelerine izin verilseydi, böyle bir olayın başlarına gelmeyeceğini söyleyerek, Yol parasını bizden aldılar, sivil araçla gönderdiler, yolda yerden eskort, havadan helikopterle güvenlik önlemi alınmamıştı. Oysa zırhlı araçlarla güvenlik eskortunun bize eşlik etmesi gerekiyordu. O halde ne diye bizi kendi başımıza bırakmadılar? Biz birliklerimize daha güvenli teslim olurduk demişti, Özdemir, dönemin Jandarma Asayiş Komutanı Necati Özgen´e bu sorulan yönelttiğini, ancak ne Özgen´in ne de başka birinin bu soruları yanıtlayabildiğim belirtmişti.

Her şeyi anlatmaya hazırım

33 erin şehit edilmesi olayından yaralı kurtulan G. D. ise bir gazeteye yaptığı açıklamada, konu hakkında adli makamlara bildiği ve gördüğü her şeyi anlatmaya hazır olduğunu söylemişti. G. D. yaptığı açıklamada, yıllardır bu karanlık baskının gündeme getirilip durduğunu, sürekli olarak olayı yöneten elin arandığını belirterek, Bizlerin silahsız ve savunmasız olarak adeta eli kolu bağlı şekilde yola çıktığımızı PKK´ya sızdıran mı oldu? O kadar kritik bölgede minibüs şoförlerinin sıklıkla mola vermesi normal mi? Peki, sıklıkla telefonla görüşmeleri... Bu şoförlere bizi emanet edenler, bunların kim olduğu konusunda derin bir araştırma yaptılar mı? Teröristlerin bizi anında ayrı bir bölüme götürmeleri, üzerimizi aramamaları bir tesadüf mü yoksa bizim geleceğimizden haberleri var mıydı sorularını yöneltmişti.

Ergenekon imasından rahatsız olan komutan PKK itirafçısıyla fotoğrafına sessiz kalmıştı

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik´in bu açıklamasının ardından 33 erin şehit edildiği 1993´te Asayiş Bölge Komutanı olan emekli Org. Necati özgen sert yanıt vermişti. 33 erin şehit edilmesini bana sorun diyen Orgeneral özgen, Bu tür iddialar insafsızlıktır, vicdansızlıktır.... Devletin böyle bir şey yapabileceği nasıl düşünülebilir? Ben bu kadar saçma sapan bir iddia duymadım demişti. 33 erin şehit edilmesinde taktik sorumluluğun kendisinde olduğunu vurgulayan özgen, eylemin 300-400 kişilik bir PKK grubu tarafından gerçekleştiğini belirterek, erlerin sevkiyatında ihmali olan subayların yargılandığını da söylemişti. Olayda Ergenekon arasında bağlantı kurmanın ise Bu olayda başka bir şey aramak öküz altında buzağı aramaktır. Şehitlerimize de TSK´ya da hakarettir şeklinde konuşmuştu. Ancak bu tartışma üzerine medyaya yansıyan Özgen ile PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan´ın yanyana fotoğrafına Özgen sessiz kalmıştı.

Ergenekon tutuklusu Fikri Karadağ Elazığ´da görevliydi olay yerine ilk gelen de oydu

Ergenekon savcılarının, Ergenekon tutuklusu emekli askerlerin ne zaman, nerede ve hangi görevlerde bulunduğunu sorduğu Genelkurmay Başkanlığı´ndan gelen cevap, emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ´ın 33 erin şehit edildiği 24 Mayıs 1993´te, Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma (İKK) Şube Müdürlüğü´nde görevli olduğunu belirtiyordu. 33 erin şehit edildiği olay yerine ilk giden kişinin de Ergenekon sanığı olan dönemin subayı Fikri Karadağ olduğu, da iddia edilmişti.

Gaziden 10 iddia

Bingöl´de, 24 Mayıs 1993´te birliklerine giderken terör örgütü üyelerinin hain saldırısından kurtulan Gazi Erdem Doğan bir gazeteye şu açıklamalarda bulunmuştu: ?1) Yola savunmasız ve korumasız bir şekilde çıkarıldık. 2) Önünden geçtiğimiz karakollarda değil de; ilginç yerlerde mola verdik. 3) Molalar, bizi taşıyan sivil şoförlerin inisiyatifiyle gerçekleşti. 4) Çok sık verilen molalarda şoförler sürekli telefon görüşmeleri yaptı. 5) Baskının gerçekleştiği yere 10 dakika mesafede karakol vardı. 6) Yolumuz kesildiğinde üzerimiz aranmadığı gibi soru da sorulmadı. Sanki bizleri bekler gibi bir halleri vardı. 7) Her şey bir plan çerçevesinde işliyordu. 8) Bizi taşıyan şoförler serbest bırakıldı. 9) PKK kampına getirildiğimizde de üzerimiz aranmadı. Silahsız olduğumuzu biliyorlardı. 10) Kampta ifademizi Şemdin Sakık aldı. Onu çok sonra gazetelerde çıkan fotoğraflarından tanıdım.?

Öcalan: Sakık eylemi Ergenekon adına gerçekleştirmiş olabilir

Abdullah Öcalan, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada saldırının emrini verdiği ileri sürülen o dönem PKK´da üst düzey yöneticilerinden ´Parmaksız Zeki´ kod adlı Şemdin Sakık´ın eylemi Ergenekon adına gerçekleştirmiş olabileceğini ima etmişti. Öcalan, ?Şemdin doğrudan Ergenekon ´la bağlantılıdır, onların adamıdır, demiyorum, Ancak kullanılmıştır. Bu dönemde ateşkesi istemeyenler kimlerdi? Bunu anlamak benim için zor oldu? demişti.

Sakık: Saldırıyı Abdullah Öcalan´ın talimatıyla gerçekleştirdik

Şemdin Sakık ise, bazı yayın organlarına yaptığı açıklamalarda 1993 baharında PKK´nın tek taraflı ilan ettiği ateşkese kendisinin de uyduğunu ancak Abdullah Öcalan´ın Lübnan´da telsiz ile Türkiye´deki militanlara misilleme eylemi emri verdiğini anlatarak, şunları ileri sürmüştü; ?Bu ateşkesi ben bozmadım ama ne yazık ki bu yalan üstümde kaldı. Bu talimat değişik araçlarla militanlara ulaştıktan sonra, harekete geçen örgüt elemanları irili-ufaklı eylemler yapmaya başladılar. Çoğunlukla yollar tutuluyor, taciz atışları yapılıyor, mayın döşeniyordu. Bingöl kırsalında 200 civarında militan vardı. Bunlar iki ayrı ana grup ve bu gruplara bağlı küçük birimler halinde hareket ediyorlardı? dedi.

Ağız değiştirdi

Türkiye ve dünya kamuoyundan bu eyleme karşı sert tepkiler yükselince Sakık bu kez olayın örgüt içi çetelerce yapıldığını savundu. İsim vererek olay mahallinden uzaktaki şahsımı tepkilerin hedefi yaptı?. Sakık, ?O dönemin şartlanmış kafasıyla, üzüldüm desem yalan olur. Ama şimdi, her askerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum´ demişti. ( Taraf, Habertürk)

34. Er: Paşaya hesap sordum, tehdit edildim

16 Aralık 2009: 16 yıl sonra bir kez daha mercek altına alınan 24 Mayıs 1993´te dağıtıma giden 33 silahsız erin Bingöl-Elazığ yolunda şehit edilmesine ´tanık´lık eden 5 asker arasında yer alan Erdal Özdemir´in, polise verdiği ifadeyi HABERTÜRK ele geçirdi. Özdemir´in, polise verdiği ifadede bir televizyon programında emekli orgeneral Necati Özgen´e hesap sorduktan sonra tehdit edildiğini söyledi. İkinci Ergenekon iddianamesine gizli tanık anlatımlarıyla giren 33 erin şehit edildiği saldırıyla ilgili Ergenekon savcıları, katliamdan kurtulan 5 askerin ´tanık´ olarak ifadesinin alınmasını istemişti. 5 askerden birinin yine savcılığın talimatıyla polis tarafından ifadesi alınmıştı. 33 arkadaşının şehit edilişini 16 yıl sonra bir kez daha polise anlatan Erdal özdemir, saldırıyı Kaostan beslenen ve terörün devam etmesini isteyen kişilerin yaptırdığı bir eylem sözleriyle değerlendirdi. Saldırıda omuzundan, kolundan, bacağından, omuriliğinden yaralanan ve tekerlekli sandalyeye mahkum kalan özdemir, saldırının Ergenekon tarafından yapılmış olabileceğini düşündüğünü de belirterek, Bu eylem sonrası ülkede bir Kürt-Türk kavgası çıkartılmak istenmiş ve ülkede bir kaos ortamı oluşmasına neden olunmuştur. Ergenekon ile bağlantısı olabileceğini düşündüğüm eylem, hem PKK´ya hem Ergenekon´a yaradı iddiasında bulundu.

´ÖZGEN PAŞA´YA HESAP SORDUM TEHDİT EDİLDİM´

Erdal Özdemir, 2006´da bir TV programına telefonla katıldığını, dönemin Jandarma Asayiş Bölge Komutanı emekli Orgeneral Necati Özgen´e, 50 askeri niçin silahsız ve korumasız olarak gönderdiniz? Emri siz vermişsiniz, niye bize sahip çıkmadınız? diye sorduğunu anlattı. Özgen´in kafasını bile kaldırmadığını söyleyen Özdemir, 10 dakika sonra ev telefonunun aranarak, Niye böyle konuşuyorsun. Bu konuşmalarından dolayı öleceksin. Yalvarta yalvarta öldüreceğim. Pişman olacaksın diye tehdit edildiğini anlattı. Olayın ardından konunun savcılığa intikal ettiğini ifade eden Özdemir, Tehdit eden kişinin bulunması gerekirken eniştemin ifadesini aldılar... Tehdidin Ergenekon ile bağlantısı olabileceğini düşünüyorum. Bunun araştırılmasını istiyorum dedi. Özdemir ifadesinde şunları anlatı:

DEHŞET İFADELER

Bizi (24 Mayıs 1993) saat 11.00 sıralarında Malatya İl Jandarma Komutanlığı´na getirdiler. Burada astsubaylar bize gece orada kalmamamızı, yoksa sabaha kadar dayak yiyeceğimizi, hemen hazırlamış oldukları sivil arabalarla usta birliğimiz olan Bingöl İI Jandarma Komutanlığı´na gitmemizi söylediler. 50 askerdik. Astsubay tarafından yol parası olarak 5 bin TL toplandı. Bizden toplanan paraların araç şoförlerine verilip verilmediğini görmedim. 50 NC (OTOYOL) ve M23 tipi arabalara bindirilerek saat 12.00´de Bingöl´e doğru yola çıktık. Bindiğimiz araçların bir tanesi 34 (İstanbul), diğeri 44 (Malatya) plakalıydı. Araç içerisinde ve çevresinde ne eskort ne koruma vardı. Hepimiz sivildik, üzerimizde sadece askeri kimlikler vardı.

TELEFON TRAFİĞİ

Yol boyunca araç şoförlerinin 5 kez mola ve lastik patladığı gerekçeleriyle durduklarını, her seferinde ise ankesörlü telefonla birileriyle görüştüklerini ifade eden Özdemir, Malatya-Bingöl arası araçla 2.5 saat olduğu halde 6 saatte Bingöl´e varamadıklarını kaydetti. Özdemir, şoförlerin bu molalardan birinde bir çobanla konuştuklarına da dikkat çekti.

ŞOFÖR: SİZE 50 ASKER VAR

Saat 18.00 sıralarında bir kargo kamyonu tarafından yolumuz kesildi. Bazı araçların durdurulduğunu gördük, bizim aracımız ve diğer askerleri getiren araç da durduruldu. Şoförler teröristlere, ´50 asker var, ne yaparsanız yapın´ dedi. Daha sonra öğretmen olan 3-4 kişiyi bizim bulunduğumuz grup içerisine aldılar. Şoförleri serbest bıraktılar.

ÖĞRETMENLER ŞEHİT

Öğretmenleri (diğer araçlardan indirilen) 20-30 metre ayrı tutuyorlardı. Bir süre sonra köyün içerisinde teröristler öğretmenleri silahla tarayarak şehit etti. Saat 23.00 sıralarında bulunduğumuz bölgeden ayrılarak 40-50 kişilik örgüt mensupları ile birlikte biraz daha ileride bulunan köye doğru gitmeye başladık. Saat 24:00 civarında köye vardık... Benim de içerisinde bulunduğum 40 kişiyi köyden alarak dağa doğru götürmeye başladılar. Bizden ayırdıkları 10 kişinin kurtulduklarını duydum. 1.5-2 saat yürüdük, gündüz şoförlerin kendisiyle konuştuğu çobanı tekrar gördüm. Bu çoban ile bizi götüren örgüt mensupları aralarında konuştular. Bu konuşmalardan birbirlerini tanıdıklarını anladım. Çobanın yanından ayrıldıktan 2-3 kilometre sonra traktörlerin geçebileceği genişlikte olan bir yolda bizi durdurdular. Saat 03.00 sıralarında kol kola girmemizi söylediler. Bizi öldüreceklerini anladık. 40-50 kişilik teröristler silahlarla bizi taradılar.

´ÖZGEN PAŞA´YA HESAP SORDUM TEHDİT EDİLDİM´

Erdal Özdemir, 2006´da bir TV programına telefonla katıldığını, dönemin Jandarma Asayiş Bölge Komutanı emekli Orgeneral Necati Özgen´e, 50 askeri niçin silahsız ve korumasız olarak gönderdiniz? Emri siz vermişsiniz, niye bize sahip çıkmadınız? diye sorduğunu anlattı. Özgen´in kafasını bile kaldırmadığını söyleyen Özdemir, 10 dakika sonra ev telefonunun aranarak, Niye böyle konuşuyorsun. Bu konuşmalarından dolayı öleceksin. Yalvarta yalvarta öldüreceğim. Pişman olacaksın diye tehdit edildiğini anlattı. Olayın ardından konunun savcılığa intikal ettiğini ifade eden Özdemir, Tehdit eden kişinin bulunması gerekirken eniştemin ifadesini aldılar... Tehdidin Ergenekon ile bağlantısı olabileceğini düşünüyorum. Bunun araştırılmasını istiyorum dedi.

KATLİAM GAZİLERİ DEHŞET GECESİNİ ANLATTI

BİNGÖL´de 33 erin PKK tarafından şehit edildiği katliamın üzerinden 16 yıl geçti, devre´leri şehit düşerken, üzerlerine yağan binlerce mermiye rağmen şans eseri yaralı olarak kurtulan erler o ´dolunay´lı geceyi unutamıyor. Dün gibi akıllarında sıkılan kurşunlar, inleyen askerler ve karanlıkta hayatta kalabilmek için verdikleri mücadele. Erkan Omay, Erdal Özdemir, Erdem Doğan ve Osman Partal... Kimi isimlerinin önündeki gazi unvanını 1993´deki katliam gecesinden sonra aldı. Kimi kalıcı sakatlığı olmadığı için gazi sayılmadı. Katliamın tanıkları, hiç unutmadıkları 24 Mayıs 1993´teki karanlık geceyi HABERTÜRK´e anlattı...

Erdem Doğan: Erleri Sakık sorguladı

OTOBÜSÜ durduklarında saat 18.20 civarıydı. ´Sayım yapacağız´ deyip bizi tek sıra dizdiler. İlerleyen saatlerde dağa götürdüler. Gece 24.00´te de ifadeye aldılar. ´Adın ne, ananın babanın adı ne? Buraya niçin geldiniz, neden askerlik yapıyorsunuz?´ gibi sorular sordular.

ÖLÜM EMRİ

İfadeyi alan Semdin Sakık´-tı. Anladığım kadarıyla ölüm emri bekliyorlardı. Saat 03.00´ü gösterdiğinde dağ yamaçının aşağı tarafına bizi dizip, yukarı tarafına da kendileri çıkınca tarayacaklarını anladım. O an kurşunun sağ ayağıma girip çıktığını hissettim. İlk anda acı duymamıştım. Hemen yere düştüm zaten. Tarama sürüyordu. Sürüne sürüne kaçmaya başladım. Bu arada dolunay da yavaş yavaş gitmiş, hava kararmıştı. Makilik bir araziydi. Çalıların arasına saklandım. Sabah 07.00 sularında askerler geldi.

Erkan Omay: Üzerimizde çakı bile yoktu

BİRLİĞİMİZE doğru giderken yok lastik patladı, yok yemek molası diye 3-4 yerde mola verildi. 18.30´a kadar bekletildi otobüs. Ben ikinci otobüsteydim. Bingöl´e 10 kilometre kala önümüzdeki otobüsün durdurulduğunu gördüm. İkinci şoföre ´PKK yol kesmiş´ dedim. Çünkü az ileride de çatışma vardı. İkinci şoför de ´Onlar PKK değil´ dedi. Hatta Bingöl Tur´dan otobüsü de durdurmuşlardı. Bir astsubaya herkesin gözü önünde işkence ediyorlardı. Öyle kötü işkence ediyorlardı ki, astsubay ´Beni öldürün!´ diye yalvarıyordu. Bunları hatırlamak bile istemiyorum, öyle çok acı veriyor ki. Bizde çakı bile yok. Sonra bizi taradıktan sonra askerleri yardıma çağırmaya ben gittim. Kurşun ayağımı sıyırmıştı. Askerlerin üzerine koşarken askerler tarafından da tarandım. Beni PKK´lı sanmışlar. Yardım istedim, hayatta olanlar olduğunu anlattım. Bize yine Bingöl Komando Taburu yardım etti, zannedildiği gibi Özel Harekat falan kesinlikle yoktu. Bizi kaçıran o PKK´lı gruba yönelik operasyonda, 66´sının cesedini getirdiler.

Savcı İnayet Taş: İhmaller zinciri vardı

BİNGÖL´de, 24 Mayıs 1993 tarihinde 33 askerin şehit edilmesinin ardından, sorumluların cezalandırılması için dava açan dönemin Elazığ 8. Kolordu Askeri Mahkemesi Savcısı Binbaşı İnayet Taş, olayın Ergenekon ile ilişkilendirilmesiyle ilgili olarak Olayın perde arkası var mı yok mu bilemem. Olayda bir kasıt görmediğim için sorumlular hakkında ihmalden ötürü iddianame hazırladım dedi. Taş ihmaller zincirini şöyle sıraladı; Sevk edilecek erler için otobüs tutulması gerekirken Midibüs tutulmuş. Araç içinde, askerleri koruyan silahlı görevli olması gerekirken, yok. Bölgede teröristlerin bulunduğu bilgisi nedeniyle helikopter uçması lazım. Ama bunlar yapılmamış. ( Haberturk)

33 er dosyası Ergenekon savcılarında mı?

İşte gelen son bilgi: Bingöl´de 24 Mayıs 1993 tarihinde acemi eğitimlerinin ardından birliklerinden dönerken uğradıkları hain saldırıda şehit olan 33 erle ilgili Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılığı´nın herhangi bir çalışma yapmadığı öğrenildi. 16 yıl önce 33 erin şehit edilmesiyle sonuçlanan terör saldırısıyla ilgili bir süre önce Van´da yapılan bir ihbar üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı´nın bir soruşturma başlattığı ifade edildi. Halen devam eden bu soruşturma kapsamında saldırıdan kurtulan bazı askerlerin ifadelerine başvurulmuş olabileceği kaydedildi. ( Vatan)

Emekli orgeneral Özgen JİTEM´in varlığını kabul etti

17 Aralık 2009: 33 erin şehit edildiği Mayıs 1993´te Asayiş Bölge Komutanı olan emekli Org. Necati Özgen, JİTEM´in varlığını kabul etti. JİTEM´i ´oldukça´ iyi bilen Özgen Paşa, eski PKK itirafçısı ve JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan´la aynı masada fotoğraf çektirmişti. Emekli Orgeneral Necati Özgen, JİTEM olarak bilinen Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele biriminin varlığını kabul ederek, JİTEM de subay. JİTEM denilen insanlar da subay. Subay, yemek yediği, suyunu içtiği yere ihanet edebilir mi dedi. Can Dündar´ın NTV´de yayımlanan Canlı Gaste programına katılan Özgen, Asayiş Bölge Komutanı olduğu Mayıs 1993´te Bingöl´de 33 askerin şehit edilmesine ilişkin soruları yanıtladı. Özgen, görev yaptığı dönemde Güneydoğu´da görev yapan ve Ergenekon davasında yargılanan kişi olmadığını belirtti. Özgen, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik´in, 33 erin şehit edilmesinin devlet işi, Ergenekon işi olabileceğini ima etmesiyle ilgili soruyu şöyle yanıtladı: Yapmayın Allah aşkına. Siz bunu tutup, 85 teröristin ele geçirildiğini bir köşeye atarsanız olmaz.

33 er olayında yargılanan kişi JİTEM komutanıydı

Org. Özgen varlığını kabul ettiği JİTEM´i savunadursun, 33 er davası kapsamında yargılanan kişi olan Yüzbaşı Zahit Engen de bir JİTEM komutanıydı. Özgen, dün akşam NTV´de askeri mahkemede ´ihmal´den yargılanan askerler olduğunu ancak beraat ettiklerini açıkladı. Oysa gerçek öyle mi? Bingöl´de 33 erin şehit edildiği kanlı olaydan hemen sonra Elazığ 8. Kolordu Askeri Mahkemesi savcısı Binbaşı İnayet Taş, ihmali olduğu gerekçesiyle aralarında Elazığ ve Bingöl il jandarma komutanlarının da bulunduğu yedisi üst düzey komutan sekiz kişi hakkında soruşturma başlattı. Haklarında görevi ihmal ve büyük zarar doğuran emre itaatsizlik suçlamasıyla dava açılan komutanlar arasında daha sonra JİTEM´ci olarak adını sıkça duyuracak olan Elazığ´ın Kovancılar İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Zahit Engin de bulunuyordu. Yargılama sonucunda sanıklar önce bir yıl üç ay arasında hapis cezasına çarptırılmalarına karşın Askeri Yargıtay´a giden dava altı yıl sonra sanıkların beraatine karar verilerek kapatıldı. Askeri Yargıtay´ın gerekçeli kararında yanlış uygulamanın Malatya´da başladığına dair özel bir not düşülmesine karşın, sorumluları davaya dahil edilmedi.

Özgen Malatya´dakileri suçladı

Can Dündar´a konuşan Özgen, olayda sorumluluğunda bulunmayan Malatya´da askerlere eskort vermeyenlerin ihmali olduğunu öne sürdü: Acemi eğitimlerini tamamlayan askerlere 10 gün izin verildi. Sonra dağıtım için toplanma yerlerine gönderilmek için otobüslere bindirildi. O bölgede toplama merkezi Diyarbakır ve Malatya´da bulunuyordu. Yalnız Malatya bizim bölgemizde değildi. Kıtalarına giden askerler sivildi. Silahlarını gittikleri yerlerde alacaklar ve gerekirse orada da kısa bir eğitimden geçeceklerdi. Gelen istihbarata göre bölgede teröristler tespit edilmişti. 11-14 Mayıs arasında bölgede 300-500 terörist tespit edildiği için 4 gün operasyon yapıldı. Ancak herhangi bir terörist grupla karşılaşılmadı. Askerler yorulunca komutanlarına ´4 gündür dağdayız´ demişler. Bunun üzerine planlı bir şekilde geri çekilme olmuş. Yolda ise Mekanize Tabur Komutanlığı önlem almıştı. Ancak o zamanlar imkanlarımız kısıtlıydı. Askerleri Malatya´dan yollayanlar eskort aracı vermemişler. 150 kilometrelik iki, iki buçuk saatlik bir yoldan bahsediyoruz. Havadan takip deniliyor ama dediğim gibi imkanlar kısıtlı. O zamanlar koca Güneydoğu´da 5 Sikorsky ve 2 taarruz helikopteri var. Hain saldırıya 300-500 arası terörist katıldı. O bölgede o zamanlar 10 bin terörist vardı. Askerler dağdaki operasyonu bitirince teröristler içeri giriyor, araçları durduruyorlar. Otobüslerde asker olup olmadığını soruyorlar. Birçok aracı yaktılar, silahlarla taradılar. Dikkatimi çeken bir şey var. Şoförler yolda birkaç kez durup telefonla bir yerleri aramışlar. Demek ki şoförler işbirlikçi. Dağdakilere haber verdiler. Saat 18.00-18.30 arası yolu kesmişler. Diyarbakır´dan yardım gelmesin diye o yolu bombalamışlar. Olay yerine ilk ben gittim. Manzara çok korkunçtu. Bana göre Şemdin Sakık ifadesinde ´Ben yapmadım. Terörist başı Öcalan yaptı´ diyor. Bence de bu doğru. Reşadiye´deki saldırıdan da Öcalan´ın haberi var. Ondan habersiz birşey yapamazlar, herşeyden bilgisi var. ( aktifhaber)

Saldırıdan yaralı kurtulan erlerden biri Habertürk´teki ifadesinden çark etti: Saldırı Ergenekon değil PKK´nın işi

Tekerlekli saldalyeyle yaşamını sürdüren 36 yaşındaki gazi Erdal Özdemir, Bingöl´de, 33 arkadaşının şehit olduğu olayın Ergenekon ile bağdaştırılmasına anlam veremediğini, saldırının terör örgütü PKK tarafından gercekleştirildiğini söyledi. Neymiş, 33 erin şehit edilmesi olayında, Ergenekon Örgütü´nü suçlamışım. Olayı gerçekleştiren PKK´dır. Türk askerinden Genelkurmay Başkanı sorumluysa, PKK´dan da Abdullah Öcalan sorumludur. Beni bu hale getiren, arkadaşlarımı şehit eden PKK´dır dedi. Gazi, Bir gazetede birileri söylemediğim şeyleri haber yapıyor. Yazılanlara ben bile şaşırıyorum. diyerek sözlerini sürdürdü. Her şehitten sonra işin Ergenekon bağlantısına getirilmeye çalışıldığını da ileri süren Özdemir, Reşadiye´deki saldırıda da bunu gördük. Arkadaşlarımın şehit olduğu olayda ihmal ve kusur var. Çünkü, askerlerin hepsi silahsız ve korumasızdı. Ancak, olayı PKK yaptı. ( DHA)

İstanbul C. Başsavcılığı: Bingöl saldırısı dosyasını açmadık!

18 Aralık 2009: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, Ceza Muhakemesi Kanunu´nun (CMK) 250. Madde ile yetkili birimlerinde Bingöl´de 1993 yılında 33 erin şehit edilmesiyle ilgili olarak herhangi bir soruşturma dosyasının bulunmadığı bildirildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan açıklamada, son günlerde bazı basın yayın organlarında ´Ergenekon soruşturması kapsamında Bingöl´de 1993 yılında şehit edilen 33 erle ilgili soruşturma yapıldığı´ yönünde haberlere yer verildiğine ifade edildi. Açıklamada, ´Başsavcılığın, CMK 250. Madde ile yetkili birimlerinde olayla ilgili herhangi bir soruşturma dosyasının bulunmadığı´ bildirildi. Açıklamada, bu birimlerde, bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmadığı belirtildi. CMK´nın ´Bazı Suçlara İlişkin Muhakeme Görev ve Yargı Çevresinin Belirlenmesi´ başlıklı 250. maddesi özel yetkili mahkemelerin bakacağı suçlar ve yargı çevresini düzenleyen hükümler içeriyor. ( AA)

(15 Aralık 2009, 10:34), son güncel.: (18 Aralık 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

´1993 Bingöl 33 er katliamı´yla ilgili manşetlerimiz

Tokat-Reşadiye saldırısı ve bölgeyle ilgili manşetlerimiz

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Savcılar Ergenekon ´İdharı´nın peşinde

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=1205    yazdır/print




´Barış değil Savaş, Açılım değil Kan İstiyoruz´ Kışkırtması

Tokat´ın Reşadiye İlçesi´nde düzenlenen ve 7 askerin şehit olduğu saldırıyı aradan 3 gün geçtikten sonra, kendilerine PKK´nın silahlı kanadı adını veren HPG isimli örgüt üstlendi. Ancak bu üstlenme inandırıcı bulunmadı. Velev ki öyle bile olsa bunun durumu değiştirmeyeceğini belirten uzmanlar, saldırıyı Ergenekon´un bir provokasyonu olarak değerlendiriyor, saldırı olayının gerçekleştiriliş şekli ve zamanlamasındaki çok sayıda ayrıntıya dikkati çekiyorlar. 1993 yılında 33 erin Bingöl pususunda öldürülerek barış girişimlerinin baltalanması olayı şaşırtıcı şekilde tekrarlanmaya çalışılıyor. Olayın Ergenekon değil PKK işi olduğunu söyleyenler PKK´nın olayı 3 gün sonra üstlenmesini delil gösteriyor, dikkatleri Ergenekon´un idhar kadrolarından, denizaltıya topladıkları masum çocukları havaya uçurmak isteyen kafesçilerden kaçırmaya çalışıyor.. Sanki planlar ortaya hiç çıkmadı, sanki toplum bunları hiç görmedi..

´Barış değil Savaş, Açılım değil Kan İstiyoruz´ Kışkırtması

Tokat´ın Reşadiye İlçesi´nde düzenlenen ve 7 askerin şehit olduğu saldırıyı aradan 3 gün geçtikten sonra, kendilerine PKK´nın silahlı kanadı adını veren HPG isimli örgüt üstlendi. Ancak bu üstlenme inandırıcı bulunmadı. Velev ki öyle bile olsa bunun durumu değiştirmeyeceğini belirten uzmanlar, saldırıyı Ergenekon´un bir provokasyonu olarak değerlendiriyor, saldırı olayının gerçekleştiriliş şekli ve zamanlamasındaki çok sayıda ayrıntıya dikkati çekiyorlar. 1993 yılında 33 erin Bingöl pususunda öldürülerek barış girişimlerinin baltalanması olayı şaşırtıcı şekilde tekrarlanmaya çalışılıyor. Olayın Ergenekon değil PKK işi olduğunu söyleyenler PKK´nın olayı 3 gün sonra üstlenmesini delil gösteriyor, dikkatleri Ergenekon´un idhar kadrolarından, denizaltıya topladıkları masum çocukları havaya uçurmak isteyen kafesçilerden kaçırmaya çalışıyor.. Sanki planlar ortaya hiç çıkmadı, sanki toplum bunları hiç görmedi.. Uzmanların ortak görüşü, Ergenekon üzerindeki şaşkınlığı atarak bir süredir faaliyete geçmiş durumda. Ergenekon sanığı Ümit Sayın´ın itiraflarının da gösterdiği gibi, artık içeriden de çökmekte olan örgüt, en üst rütbelere kadar sızmış kadrolarıyla var gücüyle ayakta kalma savaşı veriyor, saldırı planlarını uygulamaya koyuyor.. Bu açıdan örgütün her an yeni eylemleri beklenmeli..

Tokat´ın Reşadiye İlçesi´nde düzenlenen ve 7 askerin şehit olduğu saldırıyı aradan 3 gün geçtikten sonra, kendilerine PKK´nın silahlı kanadı adını veren HPG isimli örgüt üstlendi. Örgütten yapılan Tokat Eylemi Bir Birimimizin Kendi İnisiyatifiyle Gerçekleştirdiği Misilleme Eylemidir başlıklı açıklamada saldırının, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan´ın yaşam koşullarına karşı gerçekleştirildiği belirtildi. Teröristlere yönelik düzenlenen operasyonlar ve Öcalan´ın yaşam koşullarının bahane edilerek, Tunceli´deki bir grubun PKK Ana Karargah Komutanlığı´ndan habersiz olarak eylemi gerçekleştirdiği bildirilen açıklamada, PKK´ya bağlı birimlerin kendi inisiyatiflerini kullanarak eylemlere devam edeceği iddia edildi. Ancak bu açıklama inandırıcı bulunmuyor. Öyle bile olsa gerçeği değiştirmiyor.

´Barış değil Savaş, Açılım değil Kan İstiyoruz´ operasyonu

bu saldırının bir provokasyon olduğuna şüphe yok ve hedefi demokratik açılım sürecini durdurmak, başarısızlığa uğratmak, Türk-Kürt halkları arasında çatışma çıkarmak. Bunun amaçlandığına şüphe yok. Ergenekon soruşturmasıyla giderek tükenmekte olan ve ancak gerilimden beslenen Kontrgerillacı güçler, Danıştay saldırısında olduğu gibi çok hassas bir zamanda çok hassas bir örtülü operasyon yürütüyor, kuşatmayı yarmaya çalışıyor.

Saldırıyla ilgili dikkati çeken ayrıntılar:

Tokat´ın son 10 yıldır terörsüz bir bölge olması,

PKK militanlarının Türkiye´ye teslim olmaya başladıkları bir süreçte yaşanması,

Son günlerdeki sokak eylemleri, Türk-Kürt kalabalıkların linç girişimleri, araba yakmalar gibi terörün tırmandırılmaya çalışıldığı bir zamanda gerçekleştirilmesi,

DTP kapatma davasından bir gün önce yapılması,

Başbakan Erdoğan´ın ABD başkanıyla görüştüğü saatlerde yapılması,

Saldırı olayından sonra bölgeden hızla uzaklaşan bir otomobil görülmesi ve plakasının sahte çıkması,

3 gün sonra üstlenilmesi,

Saldırıyı gerçekleştirmiş olabilecek PKK´lı teröristlerin kayıplara karışması, izlerinin günlerdir bulunamaması,

Bingöl´deki 33 er saldırısına zamanlama ve gerçekleştirilişi açısından çok benzemesi ve bu saldırıda ortaya çıkmış olan Ergenekon-PKK işbirliği bulguları,

Ergenekon soruşturmasının bir çok aşamasında ortaya çıkan Ergenekon-PKK işbirliği bulguları,

Ergenekon savcılarınca ortaya çıkarılan yakın tarihlerde hazırlanmış Ergenekon saldırı planları.

Abdullah Harun

(11 Aralık 2009, 10:50)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Uzmanlara göre

Tokat-Reşadiye saldırısı ve bölgeyle ilgili manşetlerimiz

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

´1993 Bingöl 33 er katliamı´yla ilgili manşetlerimiz

Koç Müzesi denizaltısında patlayıcı bulunması manşetlerimiz

Savcılar Ergenekon ´İdharı´nın peşinde

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=1199    yazdır/print




İyilik yapın: Dağa çıkın, geri gelmeyin

İkide birde dağa çıkmakla tehdit eden şiddet taraftarı akbabalar iki gündür ellerini oğuşturuyor. Malzeme buldular..

Millete iyilik yapın: Dağa çıkın bir daha da gelmeyin

İkide birde dağa çıkmakla tehdit eden şiddet taraftarı akbabalar iki gündür ellerini oğuşturuyor. Malzeme buldular..

Önceki gün, Tokat´ın Reşadiye ilçesinde silahlı pusuda 7 askerin şehit edilmesi aslında tek değil, iki haftadır süren gerilim zincirinin son halkası.. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın tam bir provokasyon. Yıllar önce Bingöl´de 33 askerin pusuya düşürülerek öldürülmesi olayına o kadar benziyor ki. O zaman da demokratik açılımın benzeri Meclis´te görüşülmekte idi. Ancak saldırı üzerine vazgeçilmiş ve devreye şiddet girmişti.

Son saldırıda şehit olan askerlerin yakınları açılımı desteklemeye devam ederken, Baykal, Bahçeli, DTP ve Ergenekon medyası hayret verici şekilde gerilimi daha da tırmandırmaya ve Ergenekon´un henüz ortaya çıkarılamamış idhar (yedek) kadrolarının sunduğu malzemeyi sonuna kadar değerlendirmeye çalışıyor.. Türkiye´nin Güneydoğu´su ne zaman karışsa, batı kesiminde yaşayan insanları tahrik edecek büyük bir saldırı gerçekleştiriliyor. Saldırıyı gerçekleştiren Kontrgerillanın vurucu güçlerinden sonra devreye lojistik güçleri girdi. Muhalefet partileri gerilimi daha da körüklemek, en üst seviyeye çıkarmak için tüm hünerini kullanıyor. Asıl görevi ise Ergenekon medyası üstlenmiş. Haberi öyle sunmalılar ki herkes paniğe kapılsın korksun. Asıl görev onların, çünkü haberi böyle vermezlerse provokasyon amacına ulaşamayacak. Kim kimi testereyle nasıl kesmiş gibi haberleri en ince ayrıntılarına kadar adeta ballandıra ballandıra anlatmaktan çekinmeyen Kontrgerillanın kalemli güçleri için, Ergenekon haberlerini görmeye görmeye kişiliklerini yitirmek üzere olan Ergenekon medyası için zaten bir fırsattır bu tür kanlı saldırılar. Şehit cenazelerini bile istismar etmekten çekinmediğini Ergenekon iddianamelerindeki satırlarla ispatlamış olan bu sağ-sol provokatif güçlerin ittifakını Türk halkı zaten yeterince tanıyorken Ergenekon soruşturmasıyla tam olarak öğrendi. Masum insanları silahlı terörist gösterebilmek için evlerine silah yerleştirmeye çalışanların kim olduğunu da, olabildiğince çok sayıda çocuk ziyaretçiyi topladığı bir denizaltıyı havaya uçurmaya kalkışanların kim olduğunu da öğrendi. Bu yüzden son saldırının arkasında kim olduğunu iyi biliyor. Bunun son saldırı olmadığını, B, C.. planlarını uygulamaya çalışan Kontrgerillacıların ´idhar (yedek) kadroları´ ortaya çıkarılıp çökertilinceye kadar bu saldırıların cılızlaşarak süreceğini de biliyor. Ergenekon soruşturmasının başlamasından bu yana geçen olaylara bakıldığında saldırıların giderek azalması da bunu ispatlıyor.

Abdullah Harun

(09 Aralık 2009, 11:00)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz

Savcılar Ergenekon ´İdharı´nın peşinde

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=1194    yazdır/print




Bingöl katliamındaki 34. Er olayı anlattı şüphelere katıldı

Ergenekon Terör Örgütü´nün PKK ile birlikte tezgahladığı iddia edilen ve Ergenekon savcılarınca incelemeye alınan, Ergenekon tutuklusu Albay Fikri Karadağ´ın da olayla ilişkisi saptanan 1993´te Bingöl´de 33 erin şehit olduğu saldırı olayıyla ilgili içeriden bir tanık konuştu. Saldırıdan yaralı olarak kurtulan 34. er gazi Erdem Doğan, bir türlü aydınlatılamayan o hain olayı ilk kez Vakit gazetesine anlattı. Hükümetin Kürt sorununu çözmek için başlattığı ´huzur ve kardeşlik´ projesiyle tekrar gündeme gelen 33 er konusunda çok önemli açıklamalarda bulunan gazi Erdem Doğan, sürekli olarak dile getirilen, ´33 er hakkında istihbarat bilgisi PKK´ya sızdırıldı´ iddialarını doğrular nitelikte gelişen olaylar zincirini ilk kez anlattı. katliamın canlı şahidi Ergenekon savcılarına bilgi vermeye de hazır olduğunu açıkladı: ´Bizi o gün neden ve kimin emri ile korumasız yola çıkardılar? Bizi götüren şoförler kimlerdi? Bu şoförler hakkında inceleme başlatıldı mı? Sözde ateşkes dönemi sağlanmış ancak bu yol kesme olayı ile son bulmuştu. Bizlerin silahsız ve savunmasız olarak adeta eli kolu bağlı şekilde yola çıktığımızı PKK´ya sızdıran mı oldu? Bu sözde başlayan süreci baltalamak isteyenlerin kurbanları mı olduk? O kadar kritik bölgede minibüs şoförlerinin sıklıkla mola vermesi normal mi? Peki sıklıkla telefon ile görüşmeleri... Bu şoförlere bizi emanet edenler bunların kim olduğu konusunda derin bir araştırma yaptılar mı? Teröristlerin bizi anında ayrı bir bölüme götürmeleri, üzerimizi aramamaları bir tesadüf mü yoksa bizim geleceğimizden haberleri var mıydı? O istihbaratı sağlayanlar içinde şöförler de var mı? Bu sorular mutlaka cevap bulmalı ve karanlıkta hiçbir şey kalmamalı. Bu konu hakkında adli makamlar istediği takdirde bildiğim ve gördüğüm her şeyi anlatmaya hazırım.´

Bingöl katliamındaki 34. Er olayı anlattı şüphelere katıldı

Ergenekon Terör Örgütü´nün PKK ile birlikte tezgahladığı iddia edilen ve Ergenekon savcılarınca incelemeye alınan, Ergenekon tutuklusu Albay Fikri Karadağ´ın da olayla ilişkisi saptanan 1993´te Bingöl´de 33 erin şehit olduğu saldırı olayıyla ilgili içeriden bir tanık konuştu. Saldırıdan yaralı olarak kurtulan 34. er gazi Erdem Doğan, bir türlü aydınlatılamayan o hain olayı ilk kez Vakit gazetesine anlattı. Hükümetin Kürt sorununu çözmek için başlattığı ´huzur ve kardeşlik´ projesiyle tekrar gündeme gelen 33 er konusunda çok önemli açıklamalarda bulunan gazi Erdem Doğan, sürekli olarak dile getirilen, ´33 er hakkında istihbarat bilgisi PKK´ya sızdırıldı´ iddialarını doğrular nitelikte gelişen olaylar zincirini ilk kez anlattı. katliamın canlı şahidi Ergenekon savcılarına bilgi vermeye de hazır olduğunu açıkladı: ´Bizi o gün neden ve kimin emri ile korumasız yola çıkardılar? Bizi götüren şoförler kimlerdi? Bu şoförler hakkında inceleme başlatıldı mı? Sözde ateşkes dönemi sağlanmış ancak bu yol kesme olayı ile son bulmuştu. Bizlerin silahsız ve savunmasız olarak adeta eli kolu bağlı şekilde yola çıktığımızı PKK´ya sızdıran mı oldu? Bu sözde başlayan süreci baltalamak isteyenlerin kurbanları mı olduk? O kadar kritik bölgede minibüs şoförlerinin sıklıkla mola vermesi normal mi? Peki sıklıkla telefon ile görüşmeleri... Bu şoförlere bizi emanet edenler bunların kim olduğu konusunda derin bir araştırma yaptılar mı? Teröristlerin bizi anında ayrı bir bölüme götürmeleri, üzerimizi aramamaları bir tesadüf mü yoksa bizim geleceğimizden haberleri var mıydı? O istihbaratı sağlayanlar içinde şöförler de var mı? Bu sorular mutlaka cevap bulmalı ve karanlıkta hiçbir şey kalmamalı. Bu konu hakkında adli makamlar istediği takdirde bildiğim ve gördüğüm her şeyi anlatmaya hazırım.´

Askerlik göreviniz nerede başladı? - Bilecik Jandarma Er Eğitim Alayında... Acemi eğitiminizi kaç gün sürdü? - Yaklaşık 2.5 ay. 2.5 Ay sonra asıl birliğiniz olan Bingöl´e mi gönderildiniz? - Bana usta birliğimin Bingöl İl Jandarma Komutanlığı olduğu tebliğ edildi. Yol güzergâhım da bana anlatıldı. Dağıtım iznim bittikten sonra toplama merkezi olan Malatya İl Jandarma Komutanlığına teslim oldum. Yani Bingöl´e Malatya´dan toplu halede gönderildiniz... - Evet. Toplama merkezinde Bingöl´e gidecek arkadaşlarla hep birlikte toplandık. Daha sonra topluca Malatya´dan birliğimize teslim olmak için harekete geçirildik. Ulaşımınızı sağlayan araçlar sivil miydi? - 2 sivil minibüstü. Plakaları 34 ve 44 ile başlıyordu.

NEDEN, KORUMASIZ YOLA ÇIKARILDIK?

Yola çıktığınızda size koruma aracı sağlandı mı? - Hayır. Hiçbir koruma sağlanmadı. O süreçte yaşanan olaydaki ilk dikkatimi çeken konu da bu oldu. Dikkatimi çeken derken... - Yani iki minibüs dolusu asker ve hepsi silahsız... Bölge dağlık ve sürekli olaylar mevcut. Böyle bir durumda bizlerin bu şekilde yola çıkarılmasını doğru kabul edemem.

SIKLIKLA MOLA VERİLDİ. ŞOFÖRLER BİRİLERİNİ ARADI

Peki yolculuğunuz başladığında dikkatini çeken başka olay oldu mu? - Çok kritik bölgede seyahat edilmesine rağmen sıklıkla mola verildi. Bu molalar bizim talebimiz doğrultusunda değil tamamen servis şoförlerinin inisiyatifiyle gerçekleşti. Ancak dikkatimi çeken ikinci olay şu oldu: Her molada olmasa da sıklıkla durulan yerlerde servis şoförleri ankesörlü telefonlar ile görüşmeler gerçekleştirdiler.

ŞOFÖRLER BİLGİ Mİ SIZDIRDI?

Bu olay, daha önce sıklıkla gündeme getirilen ´PKK´ya bilgi sızdırıldı´ iddialarını akıllara getiriyor. - Onun için anlatıyorum. Ama bu saldırının maalesef üzerinden yıllarca geçmesine rağmen aydınlatılmadı.

OLAY YERİNE 10 DAKİKA MESAFEDE KARAKOL VARDI

Devam edersek. Yol kesme anı nasıl gerçekleşti? - Bakın burada ünlem koyacağım bir konu daha var. Görev yerimize doğru ilerlerken bir askeri karakol gözüme çarptı. Sürekli olarak mola verirken bu karakolu direk geçtik. Hiç uğramadık. Oysa uğranacak ve mola verilecek yer vardıysa karakol olmalıydı. Daha ilginci ise karakolunun önünden 5-10 dakika geçtikten sonra bölücü terör örgütü tarafından yolu çift taraflı kestiklerini gördük. Önlerine gelen her aracı durduruyorlardı. Bizi de durdurdular. Geri kaçma şansımız yoktu. Çünkü yol kenarlarında da teröristler pusu kurmuşlardı. Her tarafımız teröristler tarafından sarılıydı. Bir grup terörist gelerek araçtan inmemizi istediler. Biz mecburen savunmasız olduğumuz için araçlarımızdan indik. Saat tahmini 18.20 gibiydi...

SAATLERCE YÜRÜTÜLDÜK

Sadece sizi mi indirdiler? Diğer araçlara ne yapıldı? - Hayır sadece bizi indirmediler. Diğer araçlardan indirilen vatandaşların hepsi bir arada ayrı bir yerde tutuluyordu. Bizleri anında alıp başka bir bölgeye götürdüler. Üstelik daha kimliklerimizi bile sormadan. Aradan 10 dakika geçtikten sonra bizi 25- 30 terörist olay bölgesinde bulunan derenin kenarına yürüttüler. Karanlık çökünceye kadar orada beklettiler. Karanlık çöktükten sonra yaya olarak bizi bir köyden geçirdiler. İstikametimiz dağdı... Ancak bizi taşıyan servis şoförleri ve araçları bölgede kaldı. Dikkatimi çeken bir başka olayda bu oldu. Servis şoförlerinin akıbetini biliyor musunuz? - Bildiğim ve öğrendiğim tek şey servis şoförlerine dokunulmadığı ve gitmelerine izin verildiği... Şoförlere herhangi bir müdahalede bulunulmadığı ve Malatya´ya gönderildiklerini duyduğumda çok şaşırdım. Oysa o dönemde yaşanan yol kesme olaylarında askerleri taşıyan şoförlerin araçlarına kadar yakıyorlardı. Ancak bu iki araca dokunulmamıştı.

ÜSTÜMÜZÜ HİÇ ARAMADILAR

Daha sonra ne oldu? - Gece karanlığında dağlarda saatlerce yürütüldük. Gece yarısı bir vadide teröristlerin kampına geldik. Orada ortalama 100- 150 terörist vardı. Kampta hepimiz sırayla sorguya alındık. Bize sadece ´nerelisiniz? Neden buraya geldiniz?´ diye sordular. Tabi birde adlarımızı öğrendiler. İlk baskın anında olduğu gibi burada da üstümüzü aramadılar. Sanki bekliyorlar gibi bir izlenim oluştu bende. Sonra şoförlerin telefon görüşmeleri aklıma geldi... Tabi birde aklımdan hiç çıkmayan olaylardan birisi de aracımızın önü kesildiğinde bizi anında başka bir yerde toplamalarıydı. Sanki her şey bir plan çerçevesinde işliyordu. Daha sonra üzerimizde değerli eşya varsa istediler. Bizde ne varsa verdik. Sorgunun ardından tekrar harekete geçirildik.

O HAİN AN

- Birkaç saat daha yürüdükten sonra bir yayla bölgesine geldik. Kendileri sürekli yemek yerken su içerken bizlere ise hiçbir şey vermiyorlardı. Ansızın terörist grup bizi durdurdu. Bir yerden emir gelmişçesine içtima aldılar. Dağ yolunun altına doğru bizi dizdiler. Kendileri ise yolun üstünde tek sıra halindeydiler. Gece ay batmış hava kararmıştı. Olay yeri makilik ağaçlarla kaplıydı. Grup içersinde yüksek sesle konuşmalar yaşandı. Bunun ardından bir anda acımasızca üzerimize mermi yağdırmaya başladılar.

ANSIZIN İÇTİMA ALIP, MERMİ YAĞDIRDILAR

Tek bir elden mi ateş ediliyordu? - Hayır. Üzerimize her yerden mermi yağıyordu. Yanımda, sağımda solumda kardeşlerim bir bir yere düşüyordu. Benimde bacağımda bir yanma vardı. Bakmaya fırsat bulamadan kendimi yere attım. Dağlık arazi aşağıya doğru meyilli olduğu için sürünerek bölgeden uzaklaşmaya başladım. Olay yerinde arkadaşlarımın bağırmalarını duyuyordum. Teröristler ise ağaçların arasında beni göremiyorlar rastgele taramaya devam ediyorlardı. Olay bölgesinden baya uzaklaştım. Silah sesinin kesildiğini fark ettim. Bende olduğum yerde beklemeye başladım. Bu esnada ayağımdan vurulduğumu fark ettim. Kesilen silah sesleri tekrar başlamış ancak sadece tekli atışlar halinde devam ediyordu. Yaralı arkadaşlarımı tek tek katlediyorlardı. Sürünerek bölgeden biraz daha uzaklaşmayı başardım. Artık ayağım tutmuyor dermanım da tükeniyordu. Silah sesleri de artık duyulmuyordu.

SESİMİ DUYURMAYI BAŞARDIM

Daha sonra ne oldu? Nasıl kurtuldunuz? - 10 dakika sonra karşıma taşlardan örülü bir dağ evi çıktı. Dağ evinde ışık vardı. Ancak korkuyordum. Açıkçası oradan karşıma kimin ya da kimlerin çıkacağını kestiremiyordum. Bende dağ evinin kapısını çalmak yerine daha çalılık bir bölgede gizlendim. Orada yarama baktım. Bacağımı kurşun delip geçmişti. O bölgeye tampon yaptım. Çok kırsal bir alanda olduğumdan dolayı bekleme karı aldım. Ertesi gün hava aydınlandığın da sıcak iken çok fazla hissetmediğim yaramın şiddetli ağrısı ile karşı karşıya kaldım. O anda üzerimde helikopterler dolaşmaya başladı. Saklandığım yerden çıkarak yürümeye çalıştım. Beni görebileceklerini düşündüm. Üzerimdeki giysileri bile salladım. O anda ileride uzakta askerlerin bölgede olduğunu gördüm. Kayalıklardan destek ala ala oraya doğru yürümeye başladım. Onlara yaklaştıkça sesimi duymalarını sağlamak için bağırıyordum... Sesimi yükselttiğimde bölgede arama-tarama yapan askerler sesime doğru geldi. Bana silahını doğrultarak kim olduğumu sordu. Asker olduğumu söyledim. Hemen yanıma koştu. Diğer askerlere de ?çabuk olun? diye seslendi. Benden önce olay yerindeki yaralı askerleri helikopterler ile hastaneye taşımışlar en son beni de helikopter ile hastaneye kaldırarak kurtardılar.

BİZİ KAMPTA SORGULAYAN ŞEMDİN SAKIK

Bu saldırı sonrası dikkatinizi çeken başka bir gelişme yaşandı mı? - Ben olaydan kurtulduktan çok sonra gazetelerde baskın haberi yapılmıştı. Haberlerde dikkatimi çeken bir fotoğraf vardı. Bu fotoğraf olay gecesi bizi sorgulayan kişiye ait olduğunu gördüm. Gazeteler fotoğraftaki kişinin baskını yöneten Şemdin Sakık olduğu yönünde tahminlerde bulunuyordu. Oysa ben fotoğrafa dikkatlice baktığımda iş tahminin ötesine çıkmıştı. Çünkü o fotoğraftaki bölücü bizzat beni sorgulayan kişiydi. Yani beni ve arkadaşlarımı sorgulayan terörist Şemdin Sakıktı... Bundan emin misiniz? Kampta sizi sorgulayan kişi Sakık mıydı? - Gazetede yer alan fotoğrafa defalarca baktım. Yanıldığımı sanmıyorum. O fotoğraftaki kişi bizi sorgulamıştı. Daha sonra Sakık hakkında yer alan başka haberlerdeki fotoğrafları da inceledim. Şüphem yok.

SAVCILARA BİLGİ VERMEYE HAZIRIM

Tedavi süreniz oldu sanırım... - 15 gün Bingöl devlet hastanesinde tedavim sürdü. Tedavimin ardından 45 gün rapor ile evime gönderildim. Rapor sürem dolduğunda hastane tedavime devam etti. 3 ay daha tedavigördükten sonra Bingöl İl Jandarma Alay Komutanlığında görevime devam ettim. Vakit aracılığıyla yetkililere mesajın var mı? - Elbette var. Sadece mesajım değil sorularım var. Yıllardır bu karanlık baskın gündeme getirilir durur. Sürekli olarak olayı yöneten el aranır. Hatta bu konu Silivri savcılarının gündemine dahi girdi. Ve ben şimdi bugün de canımı feda etmeye hazır olduğum devletime sormak istiyorum:

Bizi o gün neden ve kimin emri ile korumasız yola çıkardılar? Bizi götüren şoförler kimlerdi? Bu şoförler hakkında inceleme başlatıldı mı? Sözde ateşkes dönemi sağlanmış ancak bu yol kesme olayı ile son bulmuştu. Bizlerin silahsız ve savunmasız olarak adeta eli kolu bağlı şekilde yola çıktığımızı PKK´ya sızdıran mı oldu? Bu sözde başlayan süreci baltalamak isteyenlerin kurbanlarımı olduk? O kadar kritik bölgede minibüs şoförlerinin sıklıkla mola vermesi normal mi? Peki sıklıkla telefon ile görüşmeleri... Bu şoförlere bizi emanet edenler bunların kim olduğu konusunda derin bir araştırma yaptılar mı? Teröristlerin bizi anında ayrı bir bölüme götürmeleri, üzerimizi aramamaları bir tesadüf mü yoksa bizim geleceğimizden haberleri var mıydı? O istihbaratı sağlayanlar içinde şoförlerde var mı? Bu sorular mutlaka cevap bulmalı ve karanlıkta hiçbir şey kalmamalı. Bu konu hakkında adli makamlar istediği takdirde bildiğim ve gördüğüm her şeyi anlatmaya hazırım. ( Aslan Değirmenci/Vakit)

Bingöl katliamı Ergenekon kapsamında incelemeye alınmıştı

Bingöl katliamı: 24 Mayıs 1993´te birliklerine giden silahsız 33 erin öldürüldüğü olay da Ergenekon davası kapsamında incelemeye alındı. Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi ´ivedi´ olarak istenen 33 askerin şehit edilmesiyle ilgili dosyayı, faili meçhul olaylarla ilgili dosyalar arasından çıkarıp bir nüshasını İstanbul nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi´ne gönderdi. Ergenekon sanıklarından emekli Albay Fikri Karadağ´ın Elazığ 8´inci Kolordu Komutanlığı´nda istihbarat şube müdürü olarak görev yaptığı sırada katliamın yapıldığı yere ilk giden kişi olduğu ortaya çıkmıştı. Albay Mehmet Fikri Karadağ´ın 33 erin şehit edildiği 24 Mayıs 1993´te, Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma (İKK) Şube Müdürlüğü´nde görevli olduğu mahkeme yazışmalarıyla belirlenmişti.

Gizli tanık: Selim Çürükkaya önderliğindeki PKK´lılar, Bingöl´de 33 askeri pusuya düşürdü

Ergenekon´un ikinci iddianamesinde Ergenekon ile PKK terör örgütü bağlantı kısmında şok bilgiler yer alıyor. Gizli tanık ´Deniz´, 1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal´ın Güneydoğu Anadolu´daki problemler konusundaki projelerinin örgütte olumlu karşılandığını belirterek, Abdullah Öcalan´ın Lübnan´ da bulunan Bekaa kampında basın açıklaması yaparak tek taraflı ateşkes ilan ettiğini anlatıyor. Bu açıklamadan sonra Bingöl´ de 33 askerin Doktor Süleyman kod adlı Sait Çürükkaya kontrolündeki PKK örgütü mensuplarınca vurulduğunu anlatıyor. Gizli tanık bu olayla yeşeren umutların tamamen kaybolduğunu, devletin çözüm arayışlarına girdiği bu dönemde PKK içerisindeki bir grubun bu eylemi gerçekleştirmesine, bu askerlerin de korumasız, silahsız olarak tehlikeli bir bölge üzerinden gönderilmesine hiçbir zaman anlam veremediğini kaydediyor. Ancak şimdiye kadar bu olayın Bingöl kırsalındaki PKK´lı ekibin başında bulunan Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık olduğu ve olayı Sakık´ın gerçekleştirdiği biliniyordu. Sait Çürükkaya, abi Selim Çürükkaya ve çok sayıda Zaza kökenli PKK´lı teröristler örgüt içinde dışlandıkları için kaçarak Avrupa ülkelerine gitti. Eski PKK yöneticilerinden Selim Çürükkaya, PKK´nın ölüm listesi içinde yer alıyor.

Katliam çatışmasız yaşanamayacağını göstermek için düzenlendi

Gazeteci Celal Başlangıç ve hak savunucusu Şanar Yurdatapan, hem 1996´daki 11 köylünün öldürüldüğü Güçlükonak katliamı hem de 33 erin şehit edildiği Bingöl katliamının Ergenekon kapsamına alınmasını savunuyorlardı. Onlara göre ´33 askerin öldürülmesi de, Güçlükonak da, halkı çatışmasız bir sürecin mümkün olmadığına inandırmak için´ kullanılmıştı. Aydınlar, Bingöl Katliamı´nın, Bakanlar Kurulu´nun Güneydoğu´da barışı sağlamak için af gündemiyle toplanmasından 1 gün önce gerçekleştirilmiş olmasını bu açıdan çok çarpıcı buluyor.

(07 Ekim 2009, 15:20)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

´1993 Bingöl 33 er katliamı´yla ilgili manşetlerimiz

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=995    yazdır/print




Gizli Tanık´tan sarsıcı ETÖ-PKK ilişkisi iddiaları

Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında ifade veren eski JİTEM görevlisi bir gizli tanığın, ´Örgütün Fırat´ın doğusundaki faaliyetlerine´ ilişkin şok iddialarda bulunduğu öğrenildi. Üçüncü Ergenekon iddianamesinde yer alacağı belirtilen gizli tanığın ifadelerinde, 1993-94 yılları arasında Güneydoğu´daki JİTEM adı altında yaşanan olaylara ilişkin çarpıcı iddialarda bulunduğu öğrenildi. İki yıla ulaşan Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında şimdiye kadar ele geçen belge ve bilgilerde, Türkiye´yi sürekli bir gerilim ortamında tutan terör olaylarının ve PKK yaptı sanılan bazı saldırıların aslında ETÖ´nün taşeron örgütler aracılığıyla bizzat organize ettiği ya da gerçekleşmesinde o örgütlerle yardımlaştığı eylemler olduğu anlaşılmıştı. Şüphesiz bunlar henüz bir iddia ve mahkeme süreci devam ediyor. Ancak Ergenekon soruşturmasının başlamasından bu yana özellikle şehirlerde meydana gelen terör olaylarının tamamen kesilmesi bu iddiaları doğrular nitelikte. Kan içinde yaşayabildikleri için barış istemeyen ve ufukta beliren barış ortamının sabote edilmesi için 33 eri feda edecek zihniyetteki Kontrgerillacıların, Ergenekoncuların teröristlerle nasıl işbirliği yaptıkları belge belge tanık tanık ortaya çıkıyor. Bu kirli örgütün faaliyetlerine bir şekilde tanık olanların belge ve bilgi sahiplerinin Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla irtibata geçtikleri ve halen de geçmekte oldukları bildiriliyor.

Gizli Tanık´tan sarsıcı iddialar

Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında ifade veren eski JİTEM görevlisi bir gizli tanığın, ´Örgütün Fırat´ın doğusundaki faaliyetlerine´ ilişkin şok iddialarda bulunduğu öğrenildi. Üçüncü Ergenekon iddianamesinde yer alacağı belirtilen gizli tanığın ifadelerinde, 1993-94 yılları arasında Güneydoğu´daki JİTEM adı altında yaşanan olaylara ilişkin çarpıcı iddialarda bulunduğu öğrenildi. İki yıla ulaşan Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında şimdiye kadar ele geçen belge ve bilgilerde, Türkiye´yi sürekli bir gerilim ortamında tutan terör olaylarının ve PKK yaptı sanılan bazı saldırıların aslında ETÖ´nün taşeron örgütler aracılığıyla bizzat organize ettiği ya da gerçekleşmesinde o örgütlerle yardımlaştığı eylemler olduğu anlaşılmıştı. Şüphesiz bunlar henüz bir iddia ve mahkeme süreci devam ediyor. Ancak Ergenekon soruşturmasının başlamasından bu yana özellikle şehirlerde meydana gelen terör olaylarının tamamen kesilmesi bu iddiaları doğrular nitelikte. Kan içinde yaşayabildikleri için barış istemeyen ve ufukta beliren barış ortamının sabote edilmesi için 33 eri feda edecek zihniyetteki Kontrgerillacıların, Ergenekoncuların teröristlerle nasıl işbirliği yaptıkları belge belge tanık tanık ortaya çıkıyor. Bu kirli örgütün faaliyetlerine bir şekilde tanık olanların belge ve bilgi sahiplerinin Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla irtibata geçtikleri ve halen de geçmekte oldukları bildiriliyor.

SIRTINDA İNDİR DEDİ

Gizli Tanık, 11 Ocak 1994´te Bingöl´ün Genç ilçesi Doğanlı köyünde görev dönüşü pusuya düşürülen birlikte binbaşı Mahmut Şahin ile bir askerin şehit olduğu saldırıyla ilgili çarpıcı iddialarda bulundu. Pusuya düşen birliğe, Alay Komutanı T.B.´nin yardım göndermediğini öne süren gizli tanık, ´Albay T. B.´ye ´komutan yaralı´ dedim. ´Doktor çağır diyor´ saçma sapan konuşuyor. Ben ´10 şehit düştü bana yardım edin´ diyorum. Albay T. B. de ´sırtla aşağıda tren yolu var indir oraya´ diyor. Tren yolu dediği yer 14 km yani arazi olarak 14 km, 50 km yola bedel. Küfrettim´ iddiasında bulundu.

BİR BİDON SU GETİRDİ

25 Mayıs 1993´te Bingöl´de kurşuna dizilerek öldürülen 33 er olayından bir ay sonra, Ayı Ormanlar adlı bölgede çatışmaya girdiklerini ifade eden gizli tanık ´Üçünü gün suyumuz bitmiş. Şehitlerin yardım çığlıkları yankılanıyor telsizlerde. 11 şehit verilmiş. (...) Ertesi gün Albay T. B. helikopterle geldi. Her bölüğe birer bidon su getirmiş kime yetecek. Kendi hem helikopterle gelmiş hem kendine de bir bidon su getirmiş hem de kimseye vermiyor´ dedi.

Albay T.B. PKK´lılarla küfürleşince!

Görese Dağı´ndaki bir operasyon sırasında PKK´lı bir terörist ile Albay T. B.´nin konuşmalarına tanık olduğunu ileri süren gizli tanık, ´PKK´lı terörist ile Albay T. B. birbirlerine küfrettiler. PKK´lı Albay´a ´her pisliği sen yaptın. Senin ne olduğunu biliyoruz, ulan ağaları bile ormanı kesenlere sattın bilmiyor muyuz. Erkeksen kendin gelsene´ diyordu´ dedi.

TELSİZ PKK´YA SATILDI

Gizli Tanık, Elazığ Tabur Komutanlığı´nda o dönem 1. Komando Bölüğü´nden bir telsiz çalındığını belirterek ´Telsizin çalınması olayını bir askere yüklediler. Askeri sonra JİTEM´cilerin eline verdiler. Askere günlerce işkence yapıldı. Ama telsizi bulamadılar. Daha sonra öğrendiğim kadarıyla Kanasçı bir Astsubay bu telsizi para karşılığı PKK´ya satmış´ dedi.

JİTEM olayda varmış

Gizli Tanık: 11 askerin şehit düştüğü saldırının ardından Elazığ Palu jandarma Komando Bölüğü´nde merdivenlerde otururken itirafçıların konuşmalarına tanık oldum. Bunları Albay T.B. operasyona göndermişti. Biri ´11 askeri öldürdükten sonra elbiselerini çıkarıp onları parçaladık´ diyordu. Hemen komutanıma bildirdim. ( Star)

(02 Haziran 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=717    yazdır/print




Ergenekon belgeleri AİHM ve diğer davalarda da delil oluyor

Ergenekon soruşturmasının ne zaman sona ereceği, soruşturmanın ne kadar büyüyeceği ve yeni gözaltı dalgalarının gelip gelmeyeceği bilinmezken soruşturma dolaylı olarak hızla büyüyor. Ergenekon davasının en önemli sanıklarından biri olarak gösterilen Veli Küçük 27 Mayıs 2009´da yapılan 91´inci duruşmada, Soruşturmanın her geçen gün çetrefilleştiğini öne sürerek, 66 yaşındayım bu davanın sonunu görebileceğim gibi gelmiyor. Hazır olun. Zirve Yayınevi davasının da Ergenekon davası ile birleştirilmesini isteyecekler diyerek ümidini yitirdiğini göstermişti. Yine davanın diğer bir önemli sanığı Muzaffer Tekin de Danıştay Saldırısı davasının Ergenekon davasına eklenmesi üzerine 13 Mayıs 2009´daki duruşmada benzer bir karamsarlığı yansıtmıştı: Bu benim son söz almam. Bugünden itibaren söz almayacağım gibi hiçbir sorunuza da cevap vermeyeceğim. Davadan ümidini kesen diğer bir önemli sanık da Avukat Kemal Kerinçsiz oldu. 16 Nisan 2009´daki duruşmada yaptığı savunmasında kendisine yöneltilen suçlamalara cevap vermek yerine Mahkeme heyetine ve savcılara tehditler savurmuş ve sesini yükselterek tartışmıştı: Burada zulmün tecellisini bekliyorum. Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan yüzlerce klasörlük belgeler birçok olaya ışık tutuyor. Bunun somut örneği Danıştay saldırısı davasında yaşandı. Deliller, saldırganların Silivri Cezaevi´ndeki sanıklarla irtibatını gösterince dava Ergenekon´la birleştirildi. İddianamedeki belgeler başka davaların seyrini de etkiliyor. Mağdur avukatları, ilgili klasörleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi´ne (AİHM) taşıyor. Türkiye´de sonuçlanan Zehra Eğitim Kültür Vakfı´nın kapatılması davası ile yargı aşaması henüz tamamlanmayan Bilim Araştırma Vakfı (BAV) üyelerine işkence davası Ergenekon belgeleri kapsamında değerlendirilecek.

Ergenekon belgeleri AİHM ve diğer davalarda da delil oluyor

Ergenekon soruşturmasının ne zaman sona ereceği, soruşturmanın ne kadar büyüyeceği ve yeni gözaltı dalgalarının gelip gelmeyeceği bilinmezken soruşturma dolaylı olarak hızla büyüyor. Ergenekon davasının en önemli sanıklarından biri olarak gösterilen Veli Küçük 27 Mayıs 2009´da yapılan 91´inci duruşmada, Soruşturmanın her geçen gün çetrefilleştiğini öne sürerek, 66 yaşındayım bu davanın sonunu görebileceğim gibi gelmiyor. Hazır olun. Zirve Yayınevi davasının da Ergenekon davası ile birleştirilmesini isteyecekler diyerek ümidini yitirdiğini göstermişti. Yine davanın diğer bir önemli sanığı Muzaffer Tekin de Danıştay Saldırısı davasının Ergenekon davasına eklenmesi üzerine 13 Mayıs 2009´daki duruşmada benzer bir karamsarlığı yansıtmıştı: Bu benim son söz almam. Bugünden itibaren söz almayacağım gibi hiçbir sorunuza da cevap vermeyeceğim. Davadan ümidini kesen diğer bir önemli sanık da Avukat Kemal Kerinçsiz oldu. 16 Nisan 2009´daki duruşmada yaptığı savunmasında kendisine yöneltilen suçlamalara cevap vermek yerine Mahkeme heyetine ve savcılara tehditler savurmuş ve sesini yükselterek tartışmıştı: Burada zulmün tecellisini bekliyorum. Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan yüzlerce klasörlük belgeler birçok olaya ışık tutuyor. Bunun somut örneği Danıştay saldırısı davasında yaşandı. Deliller, saldırganların Silivri Cezaevi´ndeki sanıklarla irtibatını gösterince dava Ergenekon´la birleştirildi. İddianamedeki belgeler başka davaların seyrini de etkiliyor. Mağdur avukatları, ilgili klasörleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi´ne (AİHM) taşıyor. Türkiye´de sonuçlanan Zehra Eğitim Kültür Vakfı´nın kapatılması davası ile yargı aşaması henüz tamamlanmayan Bilim Araştırma Vakfı (BAV) üyelerine işkence davası Ergenekon belgeleri kapsamında değerlendirilecek.

Hizbullah tarafından öldürülen Zehra Vakfı başkanı cinayetinde Ergenekon izi

Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım, Hizbullah tarafından öldürülmüş, ardından da vakıf kapatılmıştı. Buna ilişkin raporu hazırlayan Mülkiye Başmüfettişi Refik Ali Uçarcı´nın Ergenekon davası sanığı emekli Albay Hasan Atilla Uğur´la görüştüğü iddianamedeki belgeler arasında yer aldı. Uçarcı, teknik takibe takılan görüşmelerinde Zehra Vakfı ile ilgili yaptığı incelemeyi anlatıyor. Avukatlar söz konusu kayıtları, vakfın kapatılmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle AİHM´de açtıkları davada delil olarak göstermeye hazırlanıyor.

Bilim Araştırma Vakfı davasına Ergenekon baskısı

Benzer bir süreç Bilim Araştırma Vakfı davasında yaşanıyor. Ergenekon sanıkları Emin Şirin, Adil Serdar Saçan, Ümit Sayın, Tuncay Özkan ve Ataman Yıldırım´ın, davayı etkilemek ve yönlendirmek için girişimlerde bulunduğunu gösteren belgeler iddianamede yer aldı. Vakfın avukatı Ceyhun Gökdoğan, belgeleri Yargıtay´daki dosyaya delil olarak ekledi. Vakfa 1999´da yapılan operasyonun hukuki olmadığını belirten Gökdoğan, Ergenekon´daki delillerin, iddialarını ispat ettiğini vurguluyor.

Önemli davaların avukatları ve mağdurları, dosyaları için Ergenekon davasının ek klasörlerinde delil arıyor. Faaliyetleri sakıncalı olduğu gerekçesiyle kapatılan Zehra Eğitim Kültür Vakfı´nın avukatları, Ergenekon iddianamesinde vakfın kapatılması davasının açılmasına neden olan İçişleri Bakanlığı raporunu hazırlayan Mülkiye Başmüfettişi Refik Ali Uçarcı ile Ergenekon sanığı emekli Albay Hasan Atilla Uğur´un görüşme kaydını buldu. 2002 yılına ait ´uçarcı-1.mpg´, ´uçarcı-2.mpg´, ´uçarcı-3.mpg´, ´uçarcı-4.mpg´ ve ´uçarcı-5.mpg´ yazan ve gizli kayda alınan video kayıtlarında Uçarcı, Uğur´a bilgi veriyor. İddianamede, Uğur´un, Uçarcı´ya Biz hem dosyadaki suç unsurlarını ihlalinden dahil olana kadar ortaya çıkarmak. Bunlarda MGK´nın üyeleri olabilir. Bunların içinde rütbesi ve makamı ne olursa olsun bakanı bilmem nesi dahiline kadar artık çok ciddi anlamda üzerine gidip gerçek çalışmayı yapma kararlığında olmak için sizinle kontak kurduk. diyerek bir dosyadan bahsettiği anlatılıyor. Görüşmenin devamında ise Uçarcı´nın, Uğur´a ´Hizbullah terör örgütü, Zehra Eğitim Kültür Vakfı ve İzzettin Yıldırım´ın öldürülmesi olayı´ ile ilgili yaptıkları araştırma hakkında bilgi verdiği belirtiliyor. Savcılık tarafından Uçarcı´nın askeri makamlara bazı raporlar verdiğinin tespit edildiği kaydediliyor. Uğur´a ait klasörde Uçarcı ile 5 kez görüşme yapıldığı belirtiliyor. Zehra Eğitim Kültür Vakfı´nın son başkanı olarak kapatma kararını AİHM´e taşıyan Zekeriya Özbek, vakfın kapatılması sürecinde garip durumlarla karşılaştıklarını söyledi.

Dava dosyamız takip ediliyordu

Zekeriya Özbek, Dava 25 celse sürdü. iddialara karşı savunma yapıyorduk. Bu sırada, bize dosyanın takip edildiği söyleniyordu. Mahkeme kalemi ve Yargıtay´a giderek dosyadaki gelişmeleri sorduğumuzda ´Bu dosyada ne var, çok takip ediliyor´ diyorlardı. Ama biz kimin takip ettiğini öğrenemedik. dedi. Ek klasörlerde Uçarcı ile Uğur´un görüşme kayıtlarının tamamını bulamadıklarını ve iddianamedeki bilgilerin de ipucu niteliğinde olduğunu kaydetti. Vakfın kapatılması ve yöneticilerinin dağıtılmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle AİHM´e yaptıkları başvurunun kabul edildiğini ifade etti. Ergenekon klasörlerinden bu konuda çıkacak delilleri de dava dosyasına sunacaklarını bildirdi.

Adil Serdar Saçan BAV mensuplarına işkence yapmaktan yargılanıyor

Adnan Oktar´ın fahri başkanı olduğu BAV mensuplarının avukatı Ceyhun Gökdoğan, ek klasörleri incelediklerinde Emin Şirin, Adil Serdar Saçan, Ümit Sayın, Tuncay Özkan ve Ataman Yıldırım´ın müvekkillerine yönelik hukuka aykırı faaliyetlerde bulunduklarını tespit ettiklerini söyledi. Ceyhun Gökdoğan, Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan delillerin, BAV mensuplarına yönelik 1999 yılında yapılan operasyonun ve daha sonra açılan davanın hukuki olmadığını ispat ettiğini anlattı. Gökdoğan, Ümit Sayın´a ilişkin klasörde bir belgede ´Adnancılar (BAV)´ yazdığını da hatırlattı. Tüm bu delilleri şu an Yargıtay aşamasında olan BAV davasına sunduklarını bildirdi. Adil Serdar Saçan´ın BAV mensuplarına işkence yapmaktan yargılandığı davadan kurtulmak için bulunduğu girişimlerin de telefon görüşmelerinde yer aldığını dile getirdi.

ERGENEKON BELGELERİNDEN DELİL BULAN DİĞER DAVA ve TERÖR OLAYLARI

Danıştay Davası: Avukat Alparslan Arslan´ın Veli Küçük ve Muzaffer Tekin´le bağlantılı olduğu iddiasını ciddi bulan Yargıtay, davanın Ergenekon kapsamına alınmasına karar verdi.

Sauna Çetesi Davası: Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon dosyasını inceliyor.

JİTEM Davası: Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 10 JİTEM elemanının yargılandığı davada Ergenekon iddianamesini istedi.

İbrahim Çiftçi´nin öldürülmesi: Necip Hablemitoğlu´nun katil zanlısı olduğu iddia edilen İbrahim Çiftçi´nin İzmir´deki kafesine atılan bombanın Ümraniye´de ele geçirilen bombalarla aynı kafile numarasına sahip olduğu iddia edildi.

Dost Tarikatı Davası: İBDA/C´nin işlediği iddiasıyla dava açılmış olsa da, mahkeme, Ergün Poyraz´ın İhsan Güven´le bağlantısı nedeniyle Ergenekon davası ile birleştirilmesi talebinde bulundu.

Başbağlar Katliamı: 33 kişinin öldürüldüğü olayla ilgili JİTEM suçlanıyor.

Sivas olayları: JİTEM´in provokasyonu olduğu iddia ediliyor.

Gazi Mahallesi olayları: 1995´te 9 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda Osman Gürbüz´ün tetikçi olduğu ileri sürülüyor.

Üzeyir Garih cinayeti: Yener Yermez, cinayeti kendisinin işlemediğini iddia etti, Ergenekon sanıklarını suçladı.

Malatya Zirve Yayınevi misyoner katliamı: Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Veli Küçük, Nisan 2007´de biri Alman uyruklu, üç kişinin yaşamını yitirdiği Malatya´daki Zirve Yayınevi katliamı davası kapsamında 6 Mayıs Çarşamba günü şüpheli olarak Silivri´de ifade verdi.

Vatanseverler Davası: Kamuoyunda ´Vatanseverler´ davası olarak bilinen Taner Ünal ile Ahmet Cinali´nin yargılandığını davaya bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, iki dava arasında hukuki ve fiili irtibatlar bulunduğu gerekçesiyle davaların birleştirilmesi için Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nden görüş istenmesine karar verdi. Durum henüz sonuçlanmış değil.

ABD Başkonsolusluk saldırısı: 9 Temmuz 2008´de üç polisin şehit olduğu ABD İstanbul Başkonsolosluğu´na yönelik saldırının Ergenekon Terör Örgütü´nün işi olduğuna dair gizli tanıkların ifadesi var.

Vedat Aydın cinayeti: Diyarbakır´da 18 yıl önce kendilerini polis olarak tanıtan elleri silahlı ve telsizli kişilerce evinden alındıktan sonra cesedi bir köprü altında bulunan kapatılan Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın cinayeti dosyası yıllar sonra Ergenekon soruşturma sürecinde ortaya çıkan belge ve bilgilerle tekrar açıldı. Soruşturmayı yürüten Diyarbakır özel yetkili savcısının Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz´le yardımlaşacağı bildiriliyor.

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti: PKK tarafından öldürülen yada daha doğrusu şimdiye kadar öyle olduğu sanılan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın, aslında Ergenekon tutuklusu Fikri Karadağ gibi TSK üniforması giymiş muvazzafların da yeraldığı Ergenekon Terör Örgütü tarafından suikaste kurban gittiği, ikinci Ergenekon iddianamesine yansıyan ve delil klasörlerinde de ayrıntılı olarak yer verilen Kıskaç kod adlı gizli tanığın şok ifadelerinde yeraldı.

Selimiye Kışlasına ve AKP parti il başkanlığına bombalı saldırılar: Saldırıları gerçekleştiren ve yakalanan sanıkların mensup olduğu Devrimci Karargah Örgütü (DKÖ), bir gizli tanık ve sanığın ifadeleriyle, Ergenekon´un kullandığı PKK, Hizbullah, DHKP-C ve MLKP gibi terör örgütlerinin işlevsizleştiği gerekçesiyle kuruldu. Bostancı´da örgüte yönelik düzenlenen ve liderlerinden Orhan Yılmazkaya´nın öldürüldüğü polis operasyonu esnasında basına yansıyan bilgilere göre de Yılmazkaya´nın Ergenekon davası sanıklarından dördüyle telefon görüşmesi yaptığı teknik takiple belirlenmişti.

Kıbrıs´ta gazeteci Kutlu Adalı cinayeti: 1996´da KKTC´de evinin önünde vurularak öldürülen gazeteci Kutlu Adalı cinayeti ve Ergenekon Terör Örgütünün Kıbrıs´taki faaliyetleriyle ilgili Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan belgelerden hareket eden KKTC Başsavcılığı soruşturma başlattı.

Güçlükonak katliamı: 15 Ocak 1996´da Şırnak´ın Güçlükonak ilçesinde meydana gelen ve 11 köylünün yoğun ağır makineli tüfek atışlarıyla öldürülüp içinde bulundukları minibüsle birlikte yakılması olayını JİTEM´in gerçekleştirdiğine dair iki ay önce (9 Şubat 2009) açıklama yapan dönemin Devlet Bakanı Adnan Ekmen açıklama yapmıştı. Bu açıklama üzerine yeniden açılan ve iki aydır yürütülmekte olan soruşturma dosyasına, katliamdan halen Ergenekon davasında tutuklu bulunan emekli albay Levent Göktaş´ın sorumlu olduğunu belirten Harp Okulu´ndan devre arkadaşı Z.S. adlı subayın mektubunun da eklendiği öğrenilmişti.

Cumhuriyet gazetesine molotoflu saldırı: Cumhuriyet Gazetesi´ne 29 Mart 2008´de yapılan molotoflu saldırıyla ilgili 8 kişi hakkında dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık tarafından hazırlanan dava iddianamesinde, eylemin Ergenekon terör örgütü ile irtibatlı kişiler tarafından gerçekleştirildiği kanaatine varıldığı kaydedildi. Ergenekon iddianamesinin 411 ve 412. sayfalarında Savcı Zekeriya Öz, sanık Osman Yıldırım´ın 1 Nisan 2008´de Ankara C. Başsavcılığı´nda verdiği ifadesinden bahsederek Cumhuriyet gazetesine yeni yapılan bu molotoflu saldırının da Ergenekon örgütünün eylemi olduğu iddiasını sanık ağzından aktarıyordu. Molotof davası da görünüşe göre Ergenekon davasıyla birleştirilecek.

Hakan Saraylıoğlu cinayeti: Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Ergenekon davası tutuklularından Serhan Bolluk hakkında DHKP-C´nin Önder Babat´ın ölümünden sorumlu tuttuğu Hakan Saraylıoğlu´nu tasarlayarak öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle dava açıldı. Davanın ilk duruşması İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görüldü. Mahkeme heyeti sözkonusu davanın Ergenekon Davası ile birleştirilmesine karar verdi.

Ergenekon bombalarıyla aynı kafile ve stok numaralı 21 bombalı terör eylemi: Emniyet Genel Müdürlüğü´nün Ergenekon davasına bakan mahkemeye sunduğu raporda, kriminal incelemesi tamamlanan Ümraniye ve Eskişehir´de ele geçirilen Ergenekon bombalarının 21 olayla bağlantısının ortaya çıktığı, 4 olayla da bağlantısının incelendiği belirtildi. Raporda, Ümraniye ve Eskişehir´de ele geçirilen 39 adet el bombasının incelenmesinde aynı kafile ve stok numaralı bombaların önceki yıllarda kullanıldığı, 18 olayın tespit edildiği bunlardan 7´sinin şiddet içerikli eylemler olduğu vurgulandı.

Bingöl katliamı: 24 Mayıs 1993´te birliklerine giden silahsız 33 erin öldürüldüğü olay da Ergenekon davası kapsamında incelemeye alındı. Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi ´ivedi´ olarak istenen 33 askerin şehit edilmesiyle ilgili dosyayı, faili meçhul olaylarla ilgili dosyalar arasından çıkarıp bir nüshasını İstanbul nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi´ne gönderdi. Ergenekon sanıklarından emekli Albay Fikri Karadağ´ın Elazığ 8´inci Kolordu Komutanlığı´nda istihbarat şube müdürü olarak görev yaptığı sırada katliamın yapıldığı yere ilk giden kişi olduğu ortaya çıkmıştı.

Sabancı suikastı: Sabancı suikastı sanığı Mustafa Duyar´ı öldüren Nuri Ergin ve Vedat Ergin´in Uşak Cezaevi´nde çıkardıkları isyanı ve isyan sırasında talimatı Veli Küçük´ten aldıklarını ifade etmelerini görüntüleyen videonun ortaya çıkması savcıları harekete geçirmişti. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi´den Nuri ve Vedat Ergin kardeşlerin konuyla ilgili ifadelerini istedi.

(01 Haziran 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=716    yazdır/print




Tayyar: Hizbullah lideri Jandarma muhbiriydi

Darbeyi 2003´te başaramayınca konsept değiştirdiler. ?Önce ülkeyi karıştırıp, alt yapıyı kuralım? dediler. İlk işleri Şemdinli oldu, Sonra Hrant, Danıştay cinayetleri geldi.. Adana Jandarma Komutanı Temel Cingöz´ün emir eri gibi duran genci, Orakoğlu merak ediyor. Cingöz, ?muhbirimiz? diyor. Muhbirimiz dediği, Hizbullah´ın lideri Hüseyin Velioğlu.. Muhsin Yazıcıoğlu önemli karakutulardandı. Hrant Dink cinayetiyle ilgili, ?Önlemek için elimden geleni yapıyorum ama bir yere kadar. Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler? dedi.

Şamil Tayyar: ´Hizbullah lideri Jandarma muhbiriydi´

Darbeyi 2003´te başaramayınca konsept değiştirdiler. ?Önce ülkeyi karıştırıp, alt yapıyı kuralım? dediler. İlk işleri Şemdinli oldu, Sonra Hrant, Danıştay cinayetleri geldi.. Adana Jandarma Komutanı Temel Cingöz´ün emir eri gibi duran genci, Orakoğlu merak ediyor. Cingöz, ?muhbirimiz? diyor. Muhbirimiz dediği, Hizbullah´ın lideri Hüseyin Velioğlu.. Muhsin Yazıcıoğlu önemli karakutulardandı. Hrant Dink cinayetiyle ilgili, ?Önlemek için elimden geleni yapıyorum ama bir yere kadar. Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler? dedi.

?Ergenekon´un ikinci iddianamesinde çok önemli belgeler var? dediniz. Neler bu belgeler? Mesela zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek´in darbe günlükleri, Mustafa Balbay´ın (Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi) günlükleri, Arif Doğan´ın JİTEM ifadeleri, emekli General Şener Eruygur´un ofisinde ele geçirilen belgeler, Cumhuriyet Çalışma Grubu´nun raporları bu iddianamede yer alıyor. Medya patronlarınınki de dahil, inanılmaz görüşme kayıtları ve bilgilerle dolu bunlar. Dolayısıyla İkinci İddianame´de sanıklara isnat edilen suç kapsamı biraz daha genişletilmiş.

Ergenekon sanıkları neyle suçlanıyorlar şimdi? Birinci İddianame´de Ergenekoncuların darbe girişimi hükümete yönelik iken, ikincide sadece hükümete değil, Meclis´e karşı da darbe örgütledikleri ifade ediliyor. Sadece AK Parti´ye değil, CHP ve MHP´ye karşı da darbe organizasyonları var.

Darbeciler, siyasi partilerde büyük değişiklikler yapmayı planlamışlar. Bir MİT raporunda ´Ergenekon üyesi´ olarak gösterilen Deniz Baykal da cuntacılar tarafından değiştirilmek isteniyormuş. Bu çelişkiyi nasıl açıklamak gerekiyor sizce? Deniz Baykal´ı doğrudan Ergenekon üyesi kabul ettiğim için söylemiyorum ama... Ergenekoncular bazı isimlerle bir dönem işbirliği yapmışlar ve zaman içinde o işbirliğinin kendileri için yararlı olmadığını ve daha etkin bir isimle daha güçlü bir mücadele verilebileceğini düşünmüş olabilirler. İddianameye göre, gazeteci Tuncay Özkan CHP´nin başına getirilmek isteniyor. Hatta Tuncay Özkan CHP genel sekreterliğini kendisine bırakması için Deniz Baykal´la pazarlık yapmış. Bu görüşmeye tanık olan birinin aktardığına göre, Tuncay Özkan, Önder Sav´ın yerine kendisinin genel sekreterliğe getirilmesini istiyor ve Baykal´ın yüzüne şunu bile söylüyor: ?Mümkünse siz kenara çekilseniz ve biz bu partiyi canlandırsak, tek başına iktidara getirsek.?

Peki, Baykal ne yapıyor? Gülümsüyor. Zaten ondan sonra Baykal, Tuncay Özkan´dan kopuyor. 22 Temmuz genel seçimlerinde Özkan´ı ve onun önerdiği Hulki Cevizoğlu da dahil hiç kimseyi aday yapmıyor.

Ergenekon´un değiştirmek istediği Deniz Baykal, neden Ergenekon´un avukatlığına soyundu peki? Deniz Baykal, Ergenekon´un yarattığı ruh ve korku ikliminden etkilendi. Çünkü CHP içinde Ergenekon´la bağlantılı çok güçlü isimler var. Baykal´ı yönlendirmiş olabilirler. Şu anda CHP içinde çok etkin bir Ergenekon bağlantısı var. Sadece CHP böyle değil. MHP´nin içinde de Ergenekon´la bağlantılı çok önemli bir isim var. Devlet Bahçeli başlangıçta ondan etkilendi ama 22 Temmuz seçimlerinden sonra MHP´deki Ergenekonculardan kendini soyutlayarak daha bağımsız politikalar üretmeye başladı.

Darbeciler Devlet Bahçeli´yi de değiştirmeyi planlamışlar. Neden Bahçeli´yi değiştirmek istiyorlar? Bahçeli´den destek bulamadıkları için de Bahçeli´nin yerine Ümit Özdağ´ı düşündüler. Çünkü Bahçeli MHP´nin kapılarını onlara açmadı. 1999 yılında yüzde 18 oyu yakaladıktan sonra MHP´de öyle ciddi operasyonlar yaptı ki, ülkücü gençliği sokak hareketlerine sokmadı. Ergenekon için bu çok büyük bir eksikliktir. Darbe zemini oluşturmaya çalışıyorsunuz, sokak hareketlerini tahrik edeceksiniz ama MHP harekete geçmiyor. O zaman batı bölgelerinde MHP yerine sivil toplum kuruluşlarını kullandılar. Hatta hafta sonu yapılan mitinglere sivil kıyafetlerle binlerce asker götürdüler.

Ergenekon, Büyük Birlik Partisi´nin gençlik örgütü Alperenler´i kullanmadı mı? Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak kendisine, ?Siz bu işlerin acısını çekmiş birisiniz. Örgütlerinizi niye kontrol altına almıyorsunuz? diye sorduğumda Muhsin Yazıcıoğlu bana çok hazin bir cevap verdi. ?Bunu önlemek için elimden geleni yapıyorum ama bir yere kadar. Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler? dedi. Sızmışlar demek istedi. Muhsin Bey son yıllarda daha olgun bir tavır sergilemeye başlamıştı. 28 Şubat süreciyle başladı bu, Ergenekon´la da devam etti. O, ?Ergenekon´un avukatıyım? demedi.

Sizce Ergenekoncu cuntaların girişimleri nasıl engellendi? O zamanki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök tek başına mı engelledi darbeyi? Tek başına değil tabii. Amerika da, hükümet de destek verdi. Ayrıca Genelkurmay´a bağlı iki önemli birim var. Özel Kuvvetler ve İstihbarat Daire Başkanlığı. Hilmi Paşa, darbe teşebbüsünde bulunan komutanların bütün adımlarını İstihbarat Dairesi üzerinden biliyordu. Hilmi Paşa, ?evden yemek getirtiyordum? diyor. Böyle bir ortamda Özel Kuvvetler de onun can güvenliğini sağlıyordu. Emniyet de başından beri Ergenekon konusunda siyasi iktidardan yanaydı.

MİT´ten söz edilmiyor. MİT´te Ergenekon kanadı yok mu peki? Olmaz olur mu? MİT, ilk kez bu dönemde sivil iktidara doğru tavır değiştirmeye başladı. Emre Taner müsteşar olduktan sonra MİT´teki Ergenekoncu unsurlar büyük ölçüde temizlendi. Nitekim Ergenekon´la ilgili belgelerin bir kısmı MİT´ten geldi. Ama şu çok ilginçtir.... Ergenekon sanıklarını yakan belgelerin çoğu Jandarma´dan geliyor. Çünkü Şener Eruygur Jandarma komutanıyken, istihbarat biriminin başında Levent Ersöz var. Onun da altında Hasan Atilla Uğur var. Üçü de Ergenekon sanığı şimdi. Bunlar, o dönemde inanılmaz kayıtlar yapmışlar. Zaten Jandarma dinleme ve takip açısından emniyetten daha üstün bir teknolojiye sahiptir. Bu üstünlüğü kullanmışlar ve kendilerine hiçbir zaman dokunulmayacağını sanmışlar.

AKP´de Ergenekoncular var mı? Ergenekon toplum üzerinde nüfuz kullanabilen her kesime sızmış. AK Parti´de Ergenekon´la bağlantılı ve kapatma davası sürecinde korkarak tavır değiştirmiş 20 civarında isim var. Eğer kapatma kararı çıksaydı, çok ciddi istifalar olabilirdi. 60 civarında milletvekiliyle temas kurulduğunu duymuştuk.

Ergenekon üyeliğinden yargılanan sanıklarının hepsinin amacı ortak mıydı, yoksa değişik amaçlar peşinde koşarak aynı örgütte mi toplandılar? En tepedekilerin bir gayesi vardı ama alt düzeydekilerin amacı aynı değildi. Kimi korktuğundan ya da devlette bir ikbal beklediğinden, kimi gayrımeşru işleri örtmeye çalıştığından ya da devlette iktidarı ele geçirmek istediğinden Ergenekon´a destek vermiş olabilir. Ergenekon bir merkezi yapı ama Türkiye çapında taşeron örgütlerden de yararlanıyor. Antalya´da göz korkutmak için bir iki bomba atacak ya da haraç alacak diyelim. Orada devletin içinden beslenen küçük çetelerden birini, mesela fuhuş çetesini kullanıyor.

Peki... Veli Küçük´le Şener Eruygur´un arasındaki bağ ne sizce? Eruygur, Ergenekon´un üst düzey yöneticisi ve kurucusu gözüküyor. Veli Küçük ise yukarıyla operasyon grupları arasında ilişkiyi kuran köprü eleman oluyor. Cinayet işlenecek, eylemler yapılacak, medyada haber çıkarılacak, para sağlanacak... Veli Küçük bu işlerde operasyon gruplarıyla konsey arasında ilişkiyi kuruyor.

Veli Küçük Susurluk meselesinde de rol almıştı. O zamanki amacı neydi? Gene darbe mi yapmak istiyordu? Susurluk´un kodları Ergenekon´dan farklı. Susurluk ağırlıklı olarak Jandarma ve Emniyet´ten beslenen bir menfaat çetesiydi. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi işlerden büyük paralar sağladılar. Bunlar hükümeti devirmek yerine aksine hükümetle işbirliği yaparak güçlerini zirveye çıkarmaya çalıştılar. Sonraki aşamada, DYP´yi ele geçirerek bir siyasi organizasyon olarak da etkin olmak istediler. Ama olmadı. Ergenekon´la Susurluk´un ortak yönü Kürt sorununun çözümsüz kalmasından beslenmeleridir. Çünkü kanın aktığı yerde illegal faaliyetler kolayca ranta çevrilebiliyor. Zaten Yüksekova çetesiyle birlikte bazı askeri helikopterlerle uyuşturucu taşındığı ortaya çıktı.

Tansu Çiller döneminde 1994´te yaşanan ekonomik krizin Afganistan´dan getirilen 20 milyar dolarlık uyuşturucu parasıyla atlatıldığı söyleniyor. İkinci İddianame´de geçiyor bu. Zaten iddianame birçok konuda 1999´un gerisine gidiyor. Savcılar, ?Ergenekon her ne kadar 1999´da kurulmuş olsa da bunu kuran kadroların eylemleri geçmişe uzanıyordu. Bunların eylemlerinin 1999 ve sonrasıyla sınırlandırılması doğru olmaz? diyorlar. Dolayısıyla 1999 öncesindeki bazı olaylarla ilgili isimlerin de gözaltına alınıp sorgulanması söz konusu olabilir. Bu da yeni operasyon dalgaları demektir. Aslında doğru olan, bu süreçten dört ayrı dava çıkarmaktır. Bir Ergenekon. İki Susurluk. Üç, Sarıkız. Dört, JİTEM. Nitekim İkinci İddianame´de Sarıkız´ı ayrı bir dosya olarak ayırdılar. Eğer Sarıkız ayrılmasaydı, Ergenekon´a geçmiş olsun derdik.

Çünkü Sarıkız, Ergenekoncuların görevde oldukları dönemde yaptıkları bir darbe hazırlığı. Ergenekon dosyasından ayrılmasaydı, Ergenekon´un tamamı askeri mahkemede yargılanmak zorunda kalacaktı değil mi? Evet.

Şemdinli´yi bu dört dava dosyasından hangisine koymak lazım? Şemdinli, Ergenekon´un içine girer. Çünkü Ergenekon´un faaliyet alanında gözüküyor. Ergenekoncular, 2003-2004´te darbe yapmayı planladılar ama başaramadılar. Sonra konsept değişikliğine gittiler. ?Biz bu darbeyi 2009 yılında yapacağız. Ama önce darbenin alt yapısını kurmalıyız. Bunun için de Türkiye´yi karıştıracağız? dediler ve Türkiye´nin her yerini kullanmaya başladılar. İlk iş olarak da Şemdinli´yi yaptılar. Ardından Ergenekon´un Hrant Dink cinayeti, Danıştay baskını, Cumhuriyet´e atılan bombalar, Malatya misyoner cinayetleri geldi.

Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili´nin eşi Ferda Paksüt de sanıklar arasında. AKP´nin kapatılma davası düşünüldüğünde başka bir boyut kazanıyor bu durum. Ergenekon´un Yargı´da uzantıları var mı sizce? Var tabii... Ergenekon´un en güçlü olduğu yerlerden biri Yargı´dır. Yargı´da çok güçlüler ve süreci akamete uğratmaya çalışıyorlar. Ciddi bir yargı reformu yapılmadan Ergenekon davasından arzulanan sonuç çıkamaz.

Ergenekon soruşturması daha da gelişecek mi? Yoksa bu İkinci İiddianame´yle ve bugünkü sanıklarla bu dosya kapandı mı? Ergenekon davasında ileriye gidilmesi için devletin tepesinde güçlü bir irade yok. Ama gene de şartlar değişebilir. Çünkü Ergenekon´da elde edilen her bilgi başka bir operasyonu tetikliyor. Bu yüzden Ergenekon dava sürecinin nereye kadar gideceğini bilmiyoruz. Türkiye´de de ilk defa bir darbe teşebbüsü yargı önüne çıkarılıyor. Ayrıca bu dönemde Kürt meselesine de neşter vurulmak isteniyor. Bu değişimden rahatsız olan kesimleri harekete geçirip, ülkede gene bir kaos ortamı yaratmak isteyebilirler. Daha yeni Tekirdağ´da Başbakan´a bir suikast planı ortaya çıkarıldı. Zaten bu olaydan sonra da bakanlar dahil tüm devlet büyüklerine yönelik koruma arttırıldı. Cumhurbaşkanı´nın Irak´a gittiği gün şaşırtmaca yapıldı ve Kayseri´ye de iki rutin program konuldu.

Muhsin Yazıcıoğlu´nun helikopter kazasıyla ilgili kuşkularınız var mı? Kafamda soru işaretleri var ama elimde somut bir veri olmadan konuşamıyorum. Rahmetli Yazıcıoğlu yakın tarihin en önemli karakutularından biriydi. 1980 öncesi ve sonrası olaylara ışık tutabilirdi.

Devlette kırmızı alarm Ergenekon yüzünden mi verildi? Sadece Ergenekon değil. Dengelerin değişmesine derin PKK da itiraz edebilir. Çünkü bunlar yıllardır kan ve şiddetten besleniyorlar ve bunu ranta dönüştürmüşler. Ayrıca yabancı istihbarat örgütleri de devreye girmişlerdir. Çünkü Kürt sorunu çözülürse dengeler değişecek. Türkiye´nin Amerika´ya yakınlaşmasından Rusya da, İran da rahatsız olabilir.

İkinci Ergenekon İddianamesi´nin yayınlandığı gün Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı olan albay da Güneydoğu´daki faili meçhul cinayetlerle ilgili tutuklandı. Halen görevini sürdüren bir albayın böyle bir suçlamayla tutuklanması ilk kez oluyor bildiğim kadarıyla. Bu tutuklamayı nasıl yorumluyorsunuz? JİTEM´in üzerine gidileceğini gösteriyor bu. JİTEM´le ilgili ayrı bir dava dosyası açılıp soruşturma daha da derinleştirilirse, Türkiye yakın tarihiyle hesaplaşır. İnsanlarımız ne tür karanlık olayların sahnelendiğini, ülkeyi bölmek için insanların nasıl birbirine düşürüldüğünü görürler. Türkiye böyle bir fırsat yakaladı.

Güneydoğu´daki Ergenekon´un bacağı olan JİTEM soruşturması daha derinleşecek mi yoksa bu soruşturma da bir yerde kesilir mi sizce? Eğer olayın çapı büyürse müdahale edilebilir. Çünkü JİTEM dosyasının nerede duracağı bilinmez. Cizre ve Silopi olayları ayrı JİTEM dosyasının açılması için bir çıkış noktası olabilir. Bugün 17 bin insan kayıp. Ne kadarının öldürüldüğünü, ne kadarının kayıp olduğunu bilmiyoruz.

JİTEM ile Hizbullah arasında da işbirliği olduğu söyleniyor. Bu iddiayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 28 Şubat sürecinde Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olan Bülent Orakoğlu´nun Birinci İddianame´ye yansıyan ifadesi var. Adana´da Temel Cingöz Jandarma il alay komutanıyken, Orakoğlu da o sırada Adana´da görevli. Bir gün bir masanın etrafında sohbet ederlerken, Temel Cingöz´ün yanında ayakta asker gibi duran bir genç gördüğünü söylüyor. Orakoğlu merak edip, ?bu kim,? diye soruyor... Cingöz, ?Hüseyin Velioğlu. Bu bizim muhbirimiz? diyor.

İnsanları bodrumlarda domuz bağlarıyla infaz eden Hizbullah´ın lideri... Evet. İstanbul´da öldürüldü. Bu bile işin ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. İkinci İddianame´de, JİTEM´in kurucularından Arif Doğan´ın ifadelerinde de var. JİTEM, PKK´yla mücadele ederken Hizbullah´ı kullanmış. PKK´lı olduğunu düşündükleri insanları Hizbullah´a infaz etsin diye vermişler.

Ergenekon ile PKK arasında da işbirliği olduğu söyleniyor. Bu iddiayı nasıl değerlendiriyorsunuz? PKK 1978´de derin devletin bazı unsurlarınca kuruldu ya da kurulması teşvik edildi. Ama daha sonra kontrolden çıktı. Devlet eliyle bir Frankeştayn yaratıldı. Doğu ve Güneydoğu´daki menfaat çeteleri silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi olaylarda zaman zaman PKK´yla işbirliği yapmışlar. Bazen de onu siyasi proje için kullanmışlar. Uluslararası istihbarat örgütleri de Ergenekon üzerinden PKK´yı kullanmış olabilirler. Mesela 1993´te Bingöl´de 33 erin şehit edilmesi çok karanlık bir olay.

Hangi açıdan karanlık? Özal dönemiydi ve Kürt meselesinin çözümü için çok ciddi adımlar atılıyordu. PKK da ateşkes kararı almıştı. O sırada ve Bakü-Tiflis boru hattının döşenmesi gibi uluslararası gelişmeler yaşanıyordu. Amerika ve İngiltere bu projeye karşıydı. Azerbaycan´da Elçibey baştaydı. O günlerde 33 erin öldürülmesi hadisesi yaşandı. Arkasından Elçibey gitti. Boru hattı projesi, Amerika ve İngiltere´nin istediği şekilde değişti... Sonra Sivas katliamı oldu... Özal öldü... Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis öldürüldü... Zaten 1993 yılı aynı 2006-2007 Türkiye´si gibi bir dönemdir.

Benzerliği nedir? İçinde çok sır barındırıyor. 1993´ün kodları çözülse, Türkiye´nin yakın karanlık tarihi herhalde büyük ölçüde aydınlanır. 1993 yılının bir kısmı Susurluk, bir kısmı da JİTEM üzerinden çözülebilir. Son bir örnek daha vereyim. Ergenekon sanığı Osman Gürbüz...

Bahar Kılıçgedik´in Taraf´ta çıkan haberine göre, Ergenekon sanığı DHKP-C´li Osman Gürbüz´ün adı İkinci İddianame´de de Gazi olaylarında tetiği ilk çeken kişi olarak geçiyor. Osman Gürbüz bir tetikçi... İlişkilere bakın... Geçmişte araba kazası yapıyor. Elinde Jandarma telsizi yardım istiyor. Onun kullandığı otomobil, Elazığ´da Mehmet Ağar´ın seçim kampanyasında kullanılıyor. Bütün bu iddialar ve ilişkiler ortaya çıkarılmalı. 1993 ve 2006, 2007 Türkiye´nin kodları çözülmeli ve yakın karanlık tarih aydınlatılmalı.

(02 Nisan 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Neşe Düzel´in Şamil Tayyar´la röpörtajı, Taraf

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=543    yazdır/print




Gizli tanık: General Aydın´ı bir asker vurdu

Bir süredir Ergenekon Davasına dahil edileceği iddia edilen ve 16 yıl önce 22 Ekim 1993 tarihinde meydana gelen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti davaya resmen dahil edildi. Ergenekon´un ikinci iddianamesinde Ergenekon ile PKK terör örgütü bağlantı kısmında şok bilgiler yer alıyor. Gizli tanık Deniz, 1993 yılında öldürülen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın PKK tarafından vurulmadığını, helikopterden indiği sırada bir asker tarafından vurulduğunu ve o askerin de başka bir askerin açtığı ateş sonucu öldüğünü söyledi.

Gizli tanık: Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ı bir asker vurdu

Bir süredir Ergenekon Davasına dahil edileceği iddia edilen ve 16 yıl önce 22 Ekim 1993 tarihinde meydana gelen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti davaya resmen dahil edildi. Ergenekon´un ikinci iddianamesinde Ergenekon ile PKK terör örgütü bağlantı kısmında şok bilgiler yer alıyor. Gizli tanık Deniz, 1993 yılında öldürülen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın PKK tarafından vurulmadığını, helikopterden indiği sırada bir asker tarafından vurulduğunu ve o askerin de başka bir askerin açtığı ateş sonucu öldüğünü söyledi.

Gizli tanık, 1993 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri´nin PKK militanlarına karşı Diyarbakır kırsalında büyük çaplı bir operasyon başlattığını, kendisinin de o bölgede PKK militanı olduğunu ifade ediyor. Operasyonlarda PKK militanlarının imha sürecinde olduğu anda Türk askerlerinin telsiz konuşmalarında ´Geri çekiliyoruz, paşa vuruldu´ sözlerini duyduğunu, paşanın örgüt mensupları tarafından vurulmadığını daha sonra öğrendiğini kaydediyor. Gizli tanık, Lice´de PKK´nın büyük bir baskını olduğu söylenerek paşanın Lice´ye gelmesi sağlandı. Helikopterden iner inmez bir asker tarafından vuruldu. Vuran asker de başka bir asker tarafından öldürüldü. İkisinin birlikte helikopter ile Diyarbakır´a getirildiğini öğrendim. Bu olayı PKK´nın yapmadığını en üst düzey örgüt mensuplarından bizzat öğrendim. Bahtiyar Aydın isimli paşanın ne amaçla ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmiyorum. Örgütün en önemli birimlerinin bu kadar sıkıştırıldığı ve hatta örgütün en üst düzey mensuplarından bazılarının da imha edilmesi aşamasına gelindiği bir esnada böyle bir hadisenin olması karanlık bir nokta olarak kaldı diyor.

Selim Çürükkaya önderliğindeki PKK´lılar, Bingöl´de 33 askeri pusuya düşürdü

Aynı gizli tanık, 1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal´ın Güneydoğu Anadolu´daki problemler konusundaki projelerinin örgütte olumlu karşılandığını belirterek, Abdullah Öcalan´ın Lübnan´ da bulunan Bekaa kampında basın açıklaması yaparak tek taraflı ateşkes ilan ettiğini anlatıyor. Bu açıklamadan sonra Bingöl´ de 33 askerin Doktor Süleyman kod adlı Sait Çürükkaya kontrolündeki PKK örgütü mensuplarınca vurulduğunu anlatıyor. Gizli tanık bu olayla yeşeren umutların tamamen kaybolduğunu, devletin çözüm arayışlarına girdiği bu dönemde PKK içerisindeki bir grubun bu eylemi gerçekleştirmesine, bu askerlerin de korumasız, silahsız olarak tehlikeli bir bölge üzerinden gönderilmesine hiçbir zaman anlam veremediğini kaydediyor. Ancak şimdiye kadar bu olayın Bingöl kırsalındaki PKK´lı ekibin başında bulunan Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık olduğu ve olayı Sakık´ın gerçekleştirdiği biliniyordu. Sait Çürükkaya, abi Selim Çürükkaya ve çok sayıda Zaza kökenli PKK´lı teröristler örgüt içinde dışlandıkları için kaçarak Avrupa ülkelerine gitti. Eski PKK yöneticilerinden Selim Çürükkaya, PKK´nın ölüm listesi içinde yer alıyor.

´ÖCALAN´IN AVUKATLARI 2004 YILINDA KAMPA GELEREK SAVAŞ KARARI ALINMASINI İSTEDİ´

Gizli tanık Deniz, Abdullah Öcalan´ın avukatları olan Mahmut Şakar ile İrfan Dündar´ın her söylediğinin örgüt içinde Öcalan´ın talimatı olarak algılandığını belirterek, bu kişilerin sürekli olarak örgüt kamplarına gelerek talimatları aktardığını savundu. PKK tarafından Süleymaniye´de infaz edilen örgütün üst düzey yöneticisi Kani Yılmaz ile messenger üzerinden bir görüşme yaptığını anlatan gizli tanık, Yılmaz´ın kendisine Mayıs 2004 tarihinde Şehit Harun Kampındaki PKK´nın ikinci kongresine Mahmut Şakar ile İrfan Dündar gelerek bütün kameraları kapatarak, ...Başkan adına konuşuyorum, bu kongreden savaş kararı çıkacak... dediği ve bunun üzerine kongrede savaş kararının alındığını ifade etti. (Cihan)

(26 Mart 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=518    yazdır/print




Eski Bakan: 11 köylüyü JİTEM yaktı

1996´daki Güçlükonak katliamını PKK´nın değil, devletin yaptığını söyleyen dönemin bakanı Adnan Ekmen: Ergenekon davası Fırat´ın ötesine geçmeli. PKK ateşkesi sürerken Güçlükonak´ta 11 köylünün kurşunlanıp yakılması konusunda ilk kez Yeni Aktüel´e konuşan Ekmen, ayrıntıları Taraf´a anlattı: PKK´nın değil JİTEM´in işiydi, söyleyemedik. Katliamda yakılanların kimliklerinin askerden çıktığını açıklayan Ekmen, ?Araştırınca arkasından devlet çıktı. Tanıklar korkunca, biz de üzerine gidemedik. Ergenekon Savcısı´na anlatırım? diyor.

Ergenekon soruşturmasının gelişmesinden cesaret alanlar konuşmaya devam ediyor

Eski devlet Bakanı: ´11 köylüyü JİTEM yaktı´

1996´daki Güçlükonak katliamını PKK´nın değil, devletin yaptığını söyleyen dönemin bakanı Adnan Ekmen: Ergenekon davası Fırat´ın ötesine geçmeli. PKK ateşkesi sürerken Güçlükonak´ta 11 köylünün kurşunlanıp yakılması konusunda ilk kez Yeni Aktüel´e konuşan Ekmen, ayrıntıları Taraf´a anlattı: PKK´nın değil JİTEM´in işiydi, söyleyemedik. Katliamda yakılanların kimliklerinin askerden çıktığını açıklayan Ekmen, ?Araştırınca arkasından devlet çıktı. Tanıklar korkunca, biz de üzerine gidemedik. Ergenekon Savcısı´na anlatırım? diyor.

Şırnak´ın Güçlükonak ilçesinde 11 köylünün kurşunlanarak ve yakılarak öldürüldüğü katliam, 13 yıl sonra dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Ekmen´in JİTEM ve Ergenekon´u işaret eden çarpıcı açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Ekmen Katliamı PKK yapmadı, bunu o bölgedeki korucubaşı da bize söyledi. Ama o dönem çaresizdik üstüne gidemedik dediği katliam dosyasının Ergenekon soruşturmasına dahil edilmesini isteyip, çağrılırsa kendi bildiklerini de anlatacağını belirtti. Güçlükonak gerçeğini yerinde tanıklarla görüşüp raporlaştıran ve bu nedenle suç duyuruları yaptıkları halde kendileri yargılanan gazeteci-yazar Celal Başlangıç ve sanatçı Şanar Yurdatapan ise Ekmen´in açıklamalarından sonra soruşturmanın yeniden açılmasının şart olduğunda birleşirken, katliamın PKK´nın o dönem ikinci tek taraflı ateşkesinin sürdüğü, daha önemlisi Avrupa Parlamentosu´nun da bu konuyu görüşmeye hazırlandığı dönemde gerçekleştirilmesine dikkat çekti.

Güçlükonak´ta ne oldu?

Güçlükonak´a bağlı Koçyurdu köyünden dördü korucu 11 kişi bulundukları minübüste önce ağır silahlarla taranarak öldürülmüş, ardından da minibüs ateşe verilerek yakılmıştı. Yetkililer hiçbir araştırma yapmadan olayı PKK´nın yaptığını açıkladı. Genelkurmay, belki de ilk kez yabancı basın mensuplarını da alarak olay yerine gezi düzenleyip, PKK yaptı tezini işledi, ancak PKK saldırıyı üstlenmedi. Üstelik o tarihte PKK´nın tek taraflı ilan ettiği ateşkes sürüyordu. Ancak olayın ardından İHD´nin de aralarında bulunduğu Barış İçin Aydınlar Grubu bölgede köylülerle de görüşerek bir rapor hazırladı. Öldürülen 11 kişiden bir kısmının üç gün önce evlerinden gözaltına alındığı ve o tarihe kadar taburda tutuldukları, bir kısmının da olay günü yine evlerinden askerler tarafından göreve çıkarıldığı bu raporda yeraldı.

Her şey yandı kimlikler sağlam

11 kişinin PKK tarafından öldürülmediğine en güç kanıtlardan biri de, vücutları elbiseleri üzerlerindeki hesap makinası vb. tüm malzemeler yanarak kül olan bu kişilerin tümünün kimliklerinin sapa sağlam ve askerin elinde çıkmasıydı. Heyetin görüştüğü kimi korucular ile köylüler de katliamın PKK değil, güvenlik görevlilerince işlendiği kanaatini dile getirmişti.

Suç duyurularına sessizlik

Heyette yer alanlardan sanatçı Şanar Yurdatapan, gazeteci Celal Başlangıç, İHD´den avukat Ercan Kanar ve sendikacı Münir Ceylan, katliam sorumlularının bulunup cezalandırılması için iki kez suç duyurusunda bulundu, konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı ve Başbakanlığa yazı yazdı. Ancak bölgede estirilen terör nedeniyle olayın tanıkları yargıya çağrılmadığı gibi köylüler de yüksek sesle gerçeği anlatamadı. Aksine aydınlar Genelkurmay´ın isteğiyle 301. maddenin o dönem karşılığı olan TCK 159.maddedeki orduyu aşağılama küçük düşürme suçundan davalık olup 10 aya mahkum edildi. Ancak, kararın Yargıtay´ca bozulması üzerine dört aydın hakkında daha sonra beraat kararı verildi. Katliamda yaşamlarını yitirenler olay soruşturulmayınca AİHM´e başvurdular. AİHM etkili soruşturma yapmadığı gerekçesiyle Türkiye´yi bu ailelere tazminat ödemeye mahkum etti.

13 yıl sonra itiraf

Güçlükonak katliamı, şimdi hem de önemli bir itirafla yeniden gündeme geldi. Bu çarpıcı açıklamaların sahibi ise katliam olduğunda bölge milletvekili, daha önemlisi 52. hükümetin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Ekmen oldu. Ekmen, Yeni Aktüel dergisinin son sayısında Mehmet Korkmaz´la yaptığı söyleşide, katliamın PKK değil, derin devlet tarafından işlendiğine ilişkin gerçeği bölge insanlarıyla, daha önemlisi korucubaşı da olan aşiret reisiyle yaptığı görüşmeler sonucu öğrendiğini, ancak o dönem olayın üstüne gidecek, yerinde inceleme yapacak güçleri olmadığı özeleştirisinde bulundu. Ekmen, Taraf´ın sorularını da şöyle yanıtladı:

PKK değil, asker

Bu olaya duyarlılık gösterip bakanlık olarak araştırmaya çalıştık. Gelen duyumlar askerin açıkladığı gibi PKK´nın yapmadığı yönündeydi. Çok gayret sarfettim, ancak sonuca varmam o şartlarda mümkün değildi. Görüştüğüm kişiler, gerçeğin bende saklı kalması kaydıyla bunları anlattı. Bir korucubaşı da bu bilgiyi doğrulayanlar arasındadır, ancak ´bunları söylersen bizim sonumuz kötü olur´ deyince bunu açıklayamadım. Huzursuz olduk. Öğrendiğim gerçeği sayın Baykal´a da ilettim. Bana ´bir zarar görmeyeceksen üzerine gidebiliyorsan git´ dedi, yani açık bir engelleme yapmadı. Ancak belki konuyu kendisi de TBMM gündemine taşıyabilirdi. Baykal´a ayrıca ´Başbakan Çiller ile görüşeceğimi´ söyleyince ´görüş ama başı çok kalabalık bu işle uğraşamaz´ tavsiyesinde bulununca onu yapmadım. Ergenekon doğudan beslendi, orda gelişti. Buradan Ergenekon´u soruşturan savcılara çağrım şudur. Özelde bu olayı, genelde Fırat´ın ötesini araştırmadan gerçeğe varamazsınız. Güçlükonak dosyası soruşturmalara dahil etmelidir...

Bir taşla iki kuş vurmak

O zaman Avrupa Parlamentosu´nda Kürt meselesiyle ilgili oylama vardı, PKK´yle ilgili, bir taşla iki kuş vurmak istediler. Katliamı kimler yaptı? Genel uygulamaların dışında özel bilgim yok... Ama sır değil, o dönemler güvenlik güçlerinin içinde örgütlenmiş kendi başlarına buyruk bir yapılanma vardı. Buna ister JİTEM deyin, ister başka şey farketmez. Keşke bu olayların içinde bilgisi olup da yaşayanlar konabilse. Bu isimleri ben söylemek istemiyorum. Bu nedenle gerçek Ergenekon´u çıkarmak istiyorlarsa bu dosya ele alınmalıdır. Savcılar beni çağırdıklarında da bildiklerimi anlatırım.

?Cesetler yanmış, kimlikler sağlamdı?

Adnan Ekmen´in açıklamalarından sonra katliamı yerinde inceleyen, raporlaştıran iki kez suç duyurusu yapan, ayrıntıları haber ve kitaplarında aktaran gazeteci-yazar Celal Başlangıç, Taraf´a şunları söyledi: Ben bölgede inceleme yapan iki heyette de vardım. Öncelikle konjonktüre bakmalıyız. PKK´nın ilan ettiği ilk tek taraflı ateşkes Bingöl katliamı ile bozuldu. Güçlükonak´ta da aynı şey. O tarihte de PKK´nın tek taraflı ilan ettiği ikinci ateşkes yürürlükte idi. Ama bu gazeteciler köylülerle görüştürülmedi, resmen engellendi. Neden Genelkurmay böyle yaptı? Genelkurmay´ın anlattığı şey belliydi; ´Bakın PKK ateşkes ilan etti, ama gerçek değil, ateşkesi bozdu katliam yaptı.´ Tartışılmaz dehşet gerçekler ortada. Köylülerden altısı gözaltına, beş korucu ise görev için evlerinden alınıyor. Yakılan arabadaki köylülerin cesetleri tanınmaz halde. Üstlerindeki her şey, yanıyor, hesap makineleri dahil. Ancak, bir tek kimlikleri hiç zarar görmemişti. Olayı soruşturmak için savcı devreye giriyor. Bu kişilerin kimlikleri nerede diye soruyor, uzman çavuş cebinden 11 kişinin birden kimliğini çıkarıp savcıya gösteriyor. Bu dehşet üzerine savcı soruşturmayı bırakıp gidiyor. Ateşkese karşı açık bir devlet komplosu olduğu ortada. Olayın tanıkları ortada. Bu konuda Kuzey Irak´ta yakalanan bir itirafçı da çıkmıştı, katliama katıldığını söylüyor. Şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Bizim tüm engellemelere rağmen bölgeden çıkardığımız Diyarbakır´da dinlediğimiz kişi de oldu. Mağdur ailelerin çoğu oradan göçtü, ama bu dosya Ergenekon´a dahil edilmelidir. Bu yapıldığında olayı bilen korucubaşı ve diğerlerinin isimleri bellidir, bunlara ulaşılabilecektir savcılar.

Şanar Yurdatapan: Katiller korundu

Güçlükonak´ta neler olduğunu yerinde tespit edenlerden biri de Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu´ndan Şanar Yurdatapan´dı. Yurdatapan´ın söyledikleri de şöyle: Bu vahşetin araştırılması iki kez suç duyurusunda bulunduk. 4 sayfalık rapor herkese dağıtıldı. Basın toplantıları yapıp feryat ettik, Orhan Pamuk, Yaşar kemal bizlere katıldı. Ancak o aşamalarda sanki bir yerden emir geldi ve bu konu büyük medya tarafından örtüldü. Ama bırakın suç duyurularının gereğini yapıp gerçeği bulmayı bize 159. maddeden sanık yaptılar. Olayın tanıkları bugün de bulunabilir. Bu olay büyük Ergenekon soruşturması içinde görülmelidir. Bu olay enine boyuna soruşturulmalıdır. Ancak illa da suç duyurusu diyorlarsa ben üçüncü kez aynı şeyi yapmaya hazırım, belki yapacağım. Bölgeden askere rağmen çıkardığımız cinayetin tanıkları var. Köylüleri önce nasıl öldürdüklerini sonra arabanın nasıl yakıldığını anlattı. Ama bu adam sonra sırra kadem bastı. Biz de bu soruşturma kapsamında ifade vermeye hazırız. Bir de suç duyurularını engelleyenler kimdi, bu da soruşturulmalı. ( Taraf)

Gazeteci Celal Başlangıç ve hak savunucusu Şanar Yurdatapan´a göre, 1996´da 11 kişinin öldürüldüğü olay da Ergenekon kapsamına alınmalı: 33 askerin öldürülmesi de, Güçlükonak da, halkı çatışmasız bir sürecin mümkün olmadığına inandırmak için kullanıldı.

(09 Şubat 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=323    yazdır/print




Ergenekon soruşturması genişledikçe genişliyor

12 Haziran 2007´de Ümraniye´de bir evde ele geçirilen 27 el bombası ile başlayan Ergenekon Terör Örgütü soruşturması, Türkiye´nin en karanlık faili meçhul cinayetlerini barındıran ve çoğu zaman aşımı nedeniyle kapatılmak üzere olan 11 dava ve soruşturma dosyasını da içine aldı veya almak üzere. Savcı Öz´ün 1,5 yıl önce Ümraniye´deki evde başlattığı soruşturma meğerse terörün şahdamarına dokunmuş. Zincirleme reaksiyonlarla birbirini tetikleyen gelişmelerle soruşturma şimdiden Türkiye´nin gelmiş geçmiş en büyük ve en önemli soruşturması haline geldi. Türkiye´nin tartışmasız gündemi Ergenekon Terör Örgütü. Mahkeme bu ifadenin henüz net olmadığını dolayısıyla kullanılmaması gerektiğini söylese de Kamu vicdanı öyle demiyor. Bir zamanlar devletin cinayet işlediği ispat edilemez lafı genel kanı idi. Bu kanı hızla değişiyor. Yargılamadan suçlu olup olmadıkları bilinemeyen masum insanları infaz eden cellatlara hala en üst düzeylerde saygı gösterilmeye çalışılsa da bu gayretler gittikçe cılızlaşıyor. Kamuoyunun bütün dikkati bu soruşturmada. Bu dikkat sürdüğü sürece soruşturmayı saptırmaya sulandırmaya çalışanların başarısız olacakları açık. İlginç bir ayrıntı da kamuoyunun soruşturmayı sahiplenme oranının gittikçe artması. Örneğin Uğur Mumcu cinayetinin yaktığı yürekler, başlangıçta soruşturmaya mesafeli soğuk dursa da gelişen süreçte Mumcu´nun da ve hatta Mumcu´nun hayatta iken araştırıp kitaplarında ve yazılarında da belirttiği gibi 1978´de öldürülen Savcı Doğan Öz´ün de aynı karanlık odaklarca, yani Kontrgerilla tarafından öldürüldüğünü haykırıyor.

Ergenekon soruşturması zincirleme reaksiyonlarla genişledikçe genişliyor

12 Haziran 2007´de Ümraniye´de bir evde ele geçirilen 27 el bombası ile başlayan Ergenekon Terör Örgütü soruşturması, Türkiye´nin en karanlık faili meçhul cinayetlerini barındıran ve çoğu zaman aşımı nedeniyle kapatılmak üzere olan 11 dava ve soruşturma dosyasını da içine aldı veya almak üzere. Savcı Öz´ün 1,5 yıl önce Ümraniye´deki evde başlattığı soruşturma meğerse terörün şahdamarına dokunmuş. Zincirleme reaksiyonlarla birbirini tetikleyen gelişmelerle soruşturma şimdiden Türkiye´nin gelmiş geçmiş en büyük ve en önemli soruşturması haline geldi. Türkiye´nin tartışmasız gündemi Ergenekon Terör Örgütü. Mahkeme bu ifadenin henüz net olmadığını dolayısıyla kullanılmaması gerektiğini söylese de Kamu vicdanı öyle demiyor. Bir zamanlar devletin cinayet işlediği ispat edilemez lafı genel kanı idi. Bu kanı hızla değişiyor. Yargılamadan suçlu olup olmadıkları bilinemeyen masum insanları infaz eden cellatlara hala en üst düzeylerde saygı gösterilmeye çalışılsa da bu gayretler gittikçe cılızlaşıyor. Kamuoyunun bütün dikkati bu soruşturmada. Bu dikkat sürdüğü sürece soruşturmayı saptırmaya sulandırmaya çalışanların başarısız olacakları açık. İlginç bir ayrıntı da kamuoyunun soruşturmayı sahiplenme oranının gittikçe artması. Örneğin Uğur Mumcu cinayetinin yaktığı yürekler, başlangıçta soruşturmaya mesafeli soğuk dursa da gelişen süreçte Mumcu´nun da ve hatta Mumcu´nun hayatta iken araştırıp kitaplarında ve yazılarında da belirttiği gibi 1978´de öldürülen Savcı Doğan Öz´ün de aynı karanlık odaklarca, yani Kontrgerilla tarafından öldürüldüğünü haykırıyor.

Bu soruşturma nasıl engellenir?

Kendinizi kontrgerillacıların yerine koyun. Ergenekon operasyonlarını siz olsanız nasıl engeller, sulandırır, rayından çıkarırsınız? Hadi biraz zihninizi zorlayın. İlk ve en etkili seçenek; alışageldikleri gibi bir askeri darbe yaparak ortalığı diledikleri gibi toz duman etmeleri olurdu. Bunu başaramayacaklarını veya başarsalar bile beklenmedik sonuçlarla karşılaşacaklarını düşündüklerinde ise geriye kalan tek seçenek şüphesiz, Şemdinli soruşturmasının başına geldiği 28 Şubat´ta brifing verdikleri ve kendilerini delice alkışlayan cüppe giydirilmiş, yargıya sızmış ve hukukla asla alakası olmayan elemanları aracılığıyla soruşturmanın yargısal bahanelerle en kısa zamanda engellenmesi seçeneği olurdu. Askeri darbe seçeneği teorik olarak hala ellerinde, bu opsiyonu saklı tutuyorlar. Şu anda 2. seçeneği deniyorlar. Kamuoyunun güya dikkatini çekmeden(!) ve de hukuka uygun(!) olarak hukuksal bir boşluk arıyorlar. Kontrgerillacılar, HSYK´nın devreye girmesini, ´çetelerin telefonlarını dinleyerek, bütün örgütsel eylemlerini deşifre eden ve hak ihlali yapan(!)´ savcıların durdurulmasını, Yargıtay´ın da buna önayak olmasını bekliyorlar.

Ergenekon örgütü çok kötü yakalandı ölmekten kurtulamayacak, birilerinin bu durumu kabullenmesi lazım

En karanlık faili meçhul cinayetleri barındıran ve çoğu zaman aşımı nedeniyle kapatılmak üzere olan 11 dava ve soruşturma dosyası Ergenekon´a ekleniyor. Ergenekon soruşturmasında suçlanan özellikle asker sanıkların çoğunun Güneydoğu´daki birçok faili meçhul cinayet nedeniyle de suçlandığını ancak haklarında soruşturma açılmadığını saptayan Savcı Öz, 11 davanın dosyasını istedi. Bu dosyalardan büyük bölümü ya davalar uzun süredir devam ettiği için zaman aşımının eşiğine geldi ya da görevsizlik kararları nedeniyle mahkeme mahkeme gezip unutulmayı bekliyor. Son olarak Dink cinayeti dosyası da Öz´ün önüne geldi.Ergenekon soruşturması Türkiye´nin yakın tarihinde gizli kalmış, çözülememiş, üstü örtülmüş çok sayıda faili meçhul cinayet, toplu katliam, baskın ve esrarengiz suikastleri aydınlatma umudunu doğurdu. 2006´da Ümraniye´de bir gecekonduda ele geçirilen cephanelikle başlatılan soruşturma, yeni silah depolarının ortaya çıkarıldığı, üst rütbeli emekli ve muvazzaf askerlerin gözaltına alınıp tutuklandığı operasyonlarla büyüdü.

Operasyonlarda elde edilen belge ve bilgiler yakın geçmişteki siyasi cinayet, suikast ve toplu katliamlarla bağlantılı çıkınca Ergenekon savcıları tarihin içine dalmak zorunda kaldı. Tozlu raflara kaldırılan, zaman aşımına günler kala 11 soruşturma ve dava dosyası Ergenekon davası kapsamında ilgili mahkeme ve savcılıklardan talep edildi. İşte Ergenekon soruşturması kapsamında istenen dosyalar:

Aydın ve Özden dosyaları kapanacaktı

Ergenekon savcılarının yeniden gündeme taşıdıkları iki faili meçhul dosya ise yakın tarihin en esrarengiz dosyalarındandı. Birincisi Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın 22 Ekim 1993´te suikastla öldürülmesiydi. Diğeri ise iki korumasıyla birlikte 14 Ağustos 1995 günü öldürülen Albay Rıdvan Özden dosyası oldu. Albay Fikri Karadağ´ın Elazığ 8´inci Kolordu Komutanlığı´nda istihbarat şube müdürü görevinde bulunurken, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın´ın öldürüldüğü Lice´ye ilk giden kişi olması dikkatleri çeken bir başka konu oldu.İstanbul 13´üncü Ağır Ceza Mahkemesi, Diyarbakır´ın Lice İlçesi´nde suikastla öldürülen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Mardin´de şehit edilen Albay Rıdvan Özden´le ilgili soruşturma dosyasını Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´ndan istedi. Başsavcılık, hala faili meçhul dosyalar arasında yer alan iki olayla ilgili evrakların onaylı örneklerini Ergenekon davasına esas olmak üzere gönderdi. Faillerin bulunamaması halinde, Tuğgeneral Aydın´ın dosyası dört, Albay Özden´in dosyasının ise altı yıl sonra zamanaşımıyla ortadan kaldırılacaktı.

Sabancı suikastı çete bağlantılı

Ergenekon savcılarının dava kapsamı için istedikleri diğer önemli bir olay da Sabancı suikasti oldu. Sabancı suikastı sanığı Mustafa Duyar´ı öldüren Nuri Ergin ve Vedat Ergin´in Uşak Cezaevi´nde çıkardıkları isyan sırasında talimatı Veli Küçük´ten aldıklarını ifade etmeleri savcıları harekete geçirmişti. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi´den Nuri ve Vedat Ergin kardeşlerin konuyla ilgili ifadelerini istedi.

Diyarbakır katliamı da dosyada

Diyarbakır´da 12 Eylül 2006 günü 10 kişinin öldüğü Koşuyolu parkındaki katliam da Ergenekon dosyasına dahil edildi. Faili belli olmayan patlama olarak rafa kaldırılan dosyayı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi istedi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´na gönderilen yazı üzerine dosya İstanbul´a gönderildi.

Çatlı ve Yeşil de Ergenekon´da

Adını 12 Eylül 1980 öncesi yedi öğrencinin öldürüldüğü Bahçelievler katliamıyla duyuran ve daha sonra Susurluk´ta adı yeniden gündeme gelen Abdullah Çatlı da Ergenekon davası kapsamında incelemeye alındı. Ancak Çatlı ile birlikte Ergenekon dosyasına dahil edilen diğer isim ise kod adı Yeşil olan Mahmut Yıldırım´dı. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi´nde 2003 yılından beri devam eden davanın sanıkları olan ikili, iki İranlıyı kaçırıp fidye aldıkları, daha sonra da öldürdükleri iddiasıyla yargılanıyorlardı. Ergenekon savcıları tarafından 17 Kasım 2008´de istenen dava dosyası Beşiktaş Adliyesi´ne gönderildi.

Atabeyler ve Sauna çetesi de dosyada

2 Haziran 2006´da Ankara Eryaman´da ortaya çıkarılan ve aralarında Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı´nda görevli subayların da bulunduğu çete davasını da incelemeye alındı. İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesi Atabeyler Grubu dava dosyası ile Sauna Çetesi dava dosyalarını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı´ndan istedi.

Bingöl katliamı yeniden açıldı

24 Mayıs 1993´te birliklerine giden silahsız 33 erin öldürüldüğü olay da Ergenekon davası kapsamında incelemeye alındı. Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi ´ivedi´ olarak istenen 33 askerin şehit edilmesiyle ilgili dosyayı, faili meçhul olaylarla ilgili dosyalar arasından çıkarıp bir nüshasını İstanbul nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi´ne gönderdi. Ergenekon sanıklarından emekli Albay Fikri Karadağ´ın Elazığ 8´inci Kolordu Komutanlığı´nda istihbarat şube müdürü olarak görev yaptığı sırada katliamın yapıldığı yere ilk giden kişi olduğu ortaya çıkmıştı.Erlerin silahsız, korumasız ve alelacele yola çıkarılması PKK´ya önceden istihbarat uçuruldu iddiaları ve PKK lideri Abdullah Öcalan´ın 33 eri bize öldürttüler açıklaması da olayın Ergenekon soruşturması kapsamına alınmasında etkili oldu.

JİTEM´ci Doğan zaman aşımından kurtulacaktı

Ergenekon savcılarının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´ndan istediği dosyanın başında 10 yıldır yargılaması devam eden 11 sanıklı JİTEM dosyası bulunuyor. Savcı Öz, sanıkları arasında ´Yeşil´ kod adlı Mahmut Yıldırım ve itirafçı Abdülkadir Aygan´ın da bulunduğu dosyanın, yargılamanın yapıldığı mahkemeden alınarak Ergenekon soruşturmasına esas olabilecek bilgi ve belgelerin ivedi olarak gönderilmesini istedi. 16 Eylül 1989´de Şırnak´ın İdil ilçesinde üç köylünün öldürüldüğü olayla ilgili soruşturmayı da kapsayan dosyada dikkat çeken isimlerden biri JİTEM Grup Komutanı Albay Arif Doğan. İtirafçı İbrahim Babat´ın Susurluk Komisyonu´na verdiği ifadelerin ardından Doğan hakkında üç köylünün öldürüldüğü olayla ilgili soruşturma başlatılmış, ancak Genelkurmay Başkanlığı´nın, soruşturma izni vermemesi üzerine dava açılamamıştı. Doğan hakkında 16 Eylül 2009´da kamu davası açılamaması durumunda soruşturma zaman aşımına uğrayarak ortadan kalkacaktı.

Küçük ile Albay Öz ilişkisi araştırılıyor

Hrant Dink´in öldürülmesine ilişkin davaya bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon savcılarından Dink´in öldürülmesinin arkasındaki örgütlü yapının ortaya çıkarılabilmesi ve ihmal suçlamasıyla hakkında dava açılan dönemin Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz´ün kullandığı telefonlarla yapılan görüşmelerin tespit edilmesi ve banka hesap hareketlerinin araştırılmasını istedi.

Üzeyir Garih cinayeti de mercek altında

Soruşturmayı yürüten savcılar, işadamlarına yönelik cinayetleri de mercek altına aldı. Bunlardan en dikkat çekeni işadamı Üzeyir Garih cinayeti oldu. Ergenekon savcıları, Garih´i öldürdüğü gerekçesiyle müebbet ağır hapis cezasına çarptırılan Yener Yermez´in şok itiraflarından hareketle, bilgisine başvurarak cinayete ilişkin sorular yöneltti. ( Taraf)

(29 Ocak 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=293    yazdır/print




Aygan: Ersever bir bavul C4 götürdü

O patlayıcıları, OHAL Valiliği´nde gördüğümüz Vietnam gazisi bir Amerikalı verdi bize. Hatırlayın... Uğur Mumcu´nun arabası C4´le patlatıldı. Boşaltılan köylerde ve yol kenarında terk edilen tesislerde su kuyuları var. Cesetleri o kör kuyulara atmışlar. Cizre´de jandarma timi bir seferinde yedi ceset atmış. Atan biri söyledi. Üç sendikacıyı DGM beraat ettirdi. Sevine sevine yürüyorlardı ki, mahkeme önünden onları JİTEM´e aldık. Albay Kırca gençlere diz çöktürdü enselerinden birer el ateş etti.

Abdülkadir Aygan: ?Cem Ersever Ankara´ya bir bavul C4 götürdü?

O patlayıcıları, OHAL Valiliği´nde gördüğümüz Vietnam gazisi bir Amerikalı verdi bize. Hatırlayın... Uğur Mumcu´nun arabası C4´le patlatıldı. Boşaltılan köylerde ve yol kenarında terk edilen tesislerde su kuyuları var. Cesetleri o kör kuyulara atmışlar. Cizre´de jandarma timi bir seferinde yedi ceset atmış. Atan biri söyledi.Üç sendikacıyı DGM beraat ettirdi. Sevine sevine yürüyorlardı ki, mahkeme önünden onları JİTEM´e aldık. Albay Kırca gençlere diz çöktürdü enselerinden birer el ateş etti.

2. BÖLÜM

Albay Abdülkerim Kırca´nın intiharıyla tartışmaların merkezine oturan ve JİTEM´de çalıştığı dokuz yılı ayrıntılarıyla açıklayan itirafçı Abdülkadir Aygan´la yaptığımız ve dün birinci bölümünü yayınladığımız söyleşiye bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz.

JİTEM elemanları öldürdükleri insanların cesetlerini niye araziye atıyordu?

Ceset bulunsun ve bu ölüm halkta korku yaratsın, ´PKK´ya gidersem benim de sonum böyle olur psikolojisine girsin´ diye cesetler böyle yol kenarlarına atılıyordu. Ama bazı cesetler de gömülüyor ya da yakılıyordu. Mesela Abdülkerim Kırca Diyarbakır´da Pavyonlar Caddesi´nde milletin gözü önünde Murat Aslan´ı arabaya zorla bindirdi. Bu genç JİTEM´de sorgulandı ve cesedi yakıldı.

Niye yakıldı?

Çünkü cesedin kimliği hemen teşhis edilmesin ve cinayet biraz eskisin istendi. Yani görgü tanıkları, Abdülkerim Kırca´nın simasını unutsun istendi.

Toplu cinayet olaylarına karıştınız mı?

Bir kez üç kişinin birden öldürüldüğünü gördüm. Diğer cinayetler hep tek tek ya da iki ikiydi. Mesela birini yakalayıp JİTEM´e getirmişler, sorgusu yapılıyor. Ertesi gün başka birini daha alınıp getiriyorlar. Bu durumda ikisi aynı anda öldürülebiliyor. Zaten üçten fazla infaza imkanlar da müsait değildi.

Anlamadım, ne müsait değildi?

Araç olarak elde bir Toros araba vardı. Arabaya, bagaja kaç kişiyi sığdıracaksın? Çünkü personel de binecek arabaya. Ama ben gene de bir tane toplu cinayete tanık oldum. Abdülkerim Kırca 1993´ten sonra Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı oldu. Bazı cinayetleri bizzat gözümüzün önünde kendisi işledi. Sağlık-Sen Diyarbakır Şubesi´nin üç üyesi Necati Aydın, Mehmet Ay ve Ramazan Keskin JİTEM´de sorgulandıktan sonra Silvan yolunda bir araziye götürüldüler.

Aman Tanrım!

Gençler yan yana dizildiler. Elleri ve gözleri arkadan bağlandı. Sonra komutan Kırca gençlere diz çöktürttü ve tam enselerinden birer el ateş etti. Kurşun beyinlerini delip geçti, alınlarının ortasından oluk oluk kan fışkırdı. Sonra da bize ?gömün bunları? dedi. İki arabayla oraya gitmiştik. Yedi, sekiz kişi bu olaya tanık olduk.

Sizden başka kim açıkladı bu toplu cinayeti?

Benden başka kimse açıklamıyor. Çünkü hala aynı sistemin içinde çalışıyorlar. Size şunu anlatayım... 1990´ların sonuydu. Ankara´dan Kara Kuvvetleri´nden resmi elbiseli bir albayın komutasında bir denetleme grubu Diyarbakır JİTEM´e geldi. Bu albay itirafçıların odasına da girdi, hal hatır sorduktan sonra bizi tehdit etti. ?Bu yola birlikte girdik, bu işe birlikte başladık ve ölünceye kadar da bu işi birlikte sürdüreceğiz. Kimse ben ayrılırım, yurtdışına giderim, oralarda bana kimse bir şey yapamaz demesin. Bizim kolumuz uzundur. Uzağa da gitse biz cezalandırırız? dedi.

Peki, o üç sendikacı genç niye cezalandırıldı?

İktidarda Çiller hükümeti vardı. Daha sonra DYP´den milletvekili adayı olan Hasan Kundakçı da Jandarma Asayiş Komutanı´ydı. Kundakçı, Çiller´in bu maddi manevi her türlü desteği vermeye söz verdiğini söylüyordu. O dönemde sanki devletin tepelerinde bir karar alınmış, bir konsept uygulamaya konmuştu. İnfazlara HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın cinayetiyle başlandı. Musa Anter´in öldürülmesiyle devam edildi.

Peki, o üç sendikacı...

Üç sendikacı gencin bilgisi Emniyet´ten geldi. Devlet Güvenlik Mahkemesi´nde ifadeye çıkacakları bize bildirildi. Komutan Kırca da mahkeme serbest bırakırsa bu gençleri alıp JİTEM´e getirmemizi emretti. Nuri Ateş adında astsubayla birlikte dört kişi beyaz Renault´yla mahkemenin önüne gittik ve bekledik. Gençler mahkeme tarafından serbest bırakıldılar. Biz onları almak için yol kenarında beklerken, onlar karşıdan davaları bitti diye sevine sevine geliyorlardı. Üç genci mahkemenin önünden alıp JİTEM´e getirdik. Sorgulandılar...

Sorgu dediğiniz işkence. İnsanlar konuşunca sonuç değişiyor mu JİTEM´de?

Konuşması hiç bir şey değiştirmiyor. Konuşsa da konuşmasa da öldürülüyorlar. JİTEM´e giren sağ çıkmıyordu ki...

?Halk ihbar ediyordu, istihbarat yapılıyordu ve JİTEM sorguluyordu? dediniz başta bana. Halk arasında çok mu muhbir vardı? Çok mu ihbar gelirdi?

Maalesef çok. PKK´dan zarar görenler, PKK karşıtı olanlar vardı. Kıskançlıktan ihbarda bulunanlar, hasmını, iş hayatındaki rakibini tasfiye etmek için ona buna PKK´lı diyenler vardı. Böyle suçlamalarla da ölenler oldu. Mesela... Hakkı Kaya´nın ölümüne Muhsin Gül isimli itirafçı neden oldu. Bunun kızı dağda falan deyip işi şişirdi ve adamı ihbar etti. Böyle olaylar var. İtirafçı Muhsin Gül belki adamdan menfaat temin etmek istemişti. Adam vermeyince, o da JİTEM vasıtasıyla adamı ortadan kaldırmıştı. Mesela Nejat Söyler diye bir işadamı vardı. Kaçakçılıktan soruşturma geçirmiş. Tekirdağ´da nakliye şirketi kurmuş. Cem Ersever´le arası iyiydi. Diyarbakır´dan İbrahim Babat, Fethi Çetin ve beni Tekirdağ´a gönderdi.

Niye?

?Sizinle konuşacak,? dedi. Meğer adam kendi rakibini bertaraf etmemiz için bizi çağırmış. Bizim oraya gittiğimizden bazı üst düzey komutanların haberi vardı. Bereket adamın oğlu içtikten sonra gece otel odasında rastgele silahla pencereden dışarı ateş etmeye başladı da iş yarıda kaldı. Polisler geldi ve o gece silahlarımızı emanete aldılar. Diyarbakır Asayiş Komutanlığı Kurmay Başkanı Kurtuluş Öğün telefon edip işi halletti ve biz otobüse binip geri döndük. Yoksa o işadamının ya rakibini ortadan kaldıracaktık ya da işyerine zarar verecektik.

JİTEM elemanı istediğini öldürebiliyor muydu?

Emir komuta zinciri olmadan kendi başına kimse birini öldüremez. Bir memur, uzman çavuş, astsubay, üsteğmen kendi başına cinayet işleyemez.

JİTEM´de ne tür işkenceler yapılıyor?

Kaba dayak, yumruklama, tahta sopalarla dövme. Bazıları ayaklarından tavana asılıyordu. Bazıları çırılçıplak Filistin askısına takılıyordu. Murat Arslan´ı böyle asıp bacaklarına da araba lastiği geçirmişlerdi ki, çırpınamasın.

İşkencede ölen olmuyor muydu?

Olmuyordu. Bir insan nasıl oluyor da o kadar zulme, acıya dayanabiliyor diye hayret ediyorsunuz. Affederseniz, at benzeri bir hayvan olsa o işkencede o darbelerle ölür yani...

JİTEM´in içinde çekişmeler ve anlaşmazlıklar var mıydı?

JİTEM´le Emniyet arasında çekişme vardı. JİTEM komutanları kendi başlarına buyruk davranıyorlardı. Polis-Jandarma bölgesi ayırımı yapmıyorlardı. Gidip polis bölgesinden adamı alıyor JİTEM´e getirip sorguluyor ve infaz ediyorlardı. Cesetler iki gün sonra bulunuyordu. Polis ve savcılar zor durumda kalıyorlardı.

Niye?

Çünkü ölülerin yakınları onlara başvuruyordu. Cinayeti kimin işlendiğini tahmin ettikleri halde bir şey yapamıyorlardı. Ankara, OHAL Valisi ve Asayiş Komutanlığı tarafından frenleniyorlardı. JİTEM yaptığı hiçbir işten MİT´i ve Emniyet´i haberdar etmiyordu. Ama polis ve MİT bu kirli işleri onun yaptığını biliyordu. Ben Hanefi Avcı´yı da tanırım.

Meclis Araştırma Komisyonu´na anlattıklarıyla Susurluk olayının ortaya çıkarılmasında önemli rol oynayan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Hanefi Avcı´yı Diyarbakır´dan mı tanıyorsunuz?

Evet. İstihbarat şube müdürüydü. Bazen Emniyet´e ziyaretine giderdik. Bazen biri hakkında bizden bilgi isterdi. Bize, ?Çocuklar pis işlere bulaşmayın. Bu işler iyi değil. Başınız belaya girer? derdi. ?Bu işlerin sonu yok? diye Cem Ersever´e de söylemişti.

JİTEM´in içinde anlaşmazlıklar, çekişmeler nasıldı peki?

Jandarma teşkilatının içinde anlaşmazlık vardı. Arif Doğan´dan sonra Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı olan Cem Ersever´in öldürülmesi Jandarma´nın içindeki çekişmenin bir sonucudur. Sadece Ersever´in değil, Eşref Bitlis´in, Bahtiyar Aydın´ın ölümleri de Jandarmadaki iç hesaplaşmaların sonuçlarıdır. Ersever´le ölümünden önce bir yemek yemiştik. Bana, ?beni bir fahişe gibi kullandılar. Şimdi işleri bitince atıyorlar? dedi. Ersever JİTEM´in eylemleriyle, infazlarıyla ilgili basına konuşmaya başlayınca Jandarma´daki komutanlar çok rahatsız oldu. ?Hainlik yapıyor. İhanetin bedeli ölümdür. Dili kesilecek? diye konuşmalar başladı. Ersever´in arası Ergenekon davasında tutuklanan emekli General Veli Küçük´le ve emekli Albay Arif Doğan´la da kötüydü.

Kim öldürdü Cem Ersever´i?

Bu bir iç infazdı. Olayın içinde Yeşil var. Cinayeti işlemeleri için Ankara´ya gönderilen itirafçılar da var. Yeşil, Veli Küçük´le irtibattaydı.

Peki, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´in ölümü hangi açıdan bir iç hesaplaşmaydı sizce? Bindiği uçak Ankara üzerinde düştüğü için ölmedi mi Bitlis?

Eşref Bitlis, Turgut Özal´ın projesinin destekçisiydi. Halkla PKK´yı ayırmak gerektiğini, Kürt meselesini siyasi yoldan çözmek gerektiğini söylüyordu. 1991´de Eşref Bitlis´in uçağının uzaktan kumandalı patlayıcıyla düşürülmesi ihtimali ortaya çıkınca benim aklıma C4 patlayıcılar geldi. Çünkü uçak düştüğünde henüz yeni havalanmıştı. Bu C4 patlayıcılar bir kilometre uzaktan patlatılabiliyordu. Ankara´ya tayini çıktığında Cem Ersever yanında bir bavul dolusu C4 patlayıcı götürdü. O patlayıcıları bize OHAL Bölge Valiliği´nde gördüğümüz Vietnam gazisi bir Amerikalı verdi.

Amerikalı Vietnam gazisi, OHAL valisi ve JİTEM´ciler... Kafam karıştı. Amerikalı getirmeden önce JİTEM´in elinde C4 patlayıcı yok muydu?

Yoktu. Kendisi JİTEM´e geldi ve birlikte Mardin yolunda bir dereye gittik. Patlayıcıların nasıl kullanıldığını, ne kadar mesafeden sinyal alabildiğini ve patlatılabildiğini bir kayanın altında ilk denemeyi yaparak bize gösterdi. Cem Binbaşı´yla İngilizce konuştular. Cem Binbaşı bize ?bu eski bir subay. Vietnam´da üç sefer yaralanmış? dedi.

C4 patlayıcılarını kime kullandınız?

İlk Diyarbakır Baro Başkanı Mustafa Özer´e kullandık. Gece arabası patlatıldı. Kızıltepe´de de bir vatandaşın arabasının altında da patlatıldı. Korkutmak, zarar vermek için... Ben Uğur Mumcu´nun arabasının havaya uçurulmasında da bu C4´lerin kullanıldığını tahmin ediyorum. Cem Ersever ve yardımcısı Ankara´ya tayinleri çıktığında Amerikalının verdiği bir valiz dolusu C4´ü yanlarında götürdüler. Cem Ersever odasında eşyalarını toplarken bu valizi gördüm.

General Bahtiyar Aydın´ın ölümüyle ilgili bilginiz var mı?

Somut bilgim yok... Ama koruması Ispartalı Ayhan astsubay lojmanda komşumuzdu. Olaydan sonra hüngür hüngür ağlıyordu. Hayret ediyordu. Sanki bir çatışma olmadı da birisi onu vurdu gibi. Bir şey anlatmıyordu ama... Zaten o olaydan sonra biraz dağıttı. Ben Özden´in de, Bahtiyar Aydın´ın da PKK tarafından vurulduklarına inanmıyorum. Bilgileri yan yana koyunca bu insanların iç çekişmede tasfiye edildikleri meydana çıkıyor. Askeri güçlerin içindeki bir oluşumun sakıncalı gördükleri kişileri tasfiye etme planının suikastlarıdır bunlar. Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın ve Özden, bu mücadele tarzının halkı PKK´ya doğru kaydırdığını söyleyen komutanlardı.

Bütün bunları neye dayanarak söylüyorsunuz?

Ben bölgede uzun yıllar kaldım. Üst düzeydeki bir komutanın veya yardımcısının PKK´yla çatışma çıktığında olay yerine gittiğine hiç tanık olmadım. Nasıl oluyor da Lice´deki çatışmaya hemen Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın gidiyor. Kendisi bölgede Jandarma´nın en yüksek rütbelisi. Niye çatışma yerine gitsin? Emrinde albaylar, yarbaylar binbaşılar, yüzbaşılar, operasyon birlikleri, timleri var. Çatışma alanına onlar gitsin. Gerçi albay bile zor gider ya... Ama bakıyorsun general rütbesindeki adam gidiyor ve orada vuruluyor. ´Teröristlerle çatışmada şehit oldu´ deniyor. Demek ki bir tezgah kuruldu ve Bahtiyar Aydın oraya çekildi. Mesela Kırca olayında da...

Ona da mı sizce tuzak kuruldu?

Abdülkerim Kırca Diyarbakır´dan tayin edildi. Kısa süre sonra Antalya Serik´ten bir çatışma haberi aldık. Kırca sırtından vurulmuş. Kırca dağdaki operasyona gönderiliyor. Hem de ne sıfatla gidiyor biliyor musunuz? Antalya Alay Komutan Yardımcılığı Vekaleti sıfatıyla gidiyor. Bir alay komutan yardımcısının dağdaki bir çatışmaya gitmesi çok istisnadır. Kırca´nın teröristlerin açtığı ateşle sakat kaldığına inanmıyorum. Jandarma´nın tepesindeki bazıları tarafından Kırca da tasfiye edilmek istendi.

Faili meçhullerde kurban gidenlerin gizli mezarlarını biliyor musunuz?

Bildiklerimi söyledim. Bazıları bulundu. Ama ben asit kuyusu diye bir şey görmedim ve duymadım. Ama cesetleri kör kuyulara atmışlar. Boşaltılan köylerde su kuyuları var. Yol kenarına yapılan tesislerde kendilerine zamanında artezyen kuyuları açmışlar. Onlar şimdi harabe halinde. Cesetlerin o kuyulara atıldığını duydum. Mesela Cizre Jandarma Komutanı´nın emrinde çalışan bir timin yedi cesedi böyle bir kuyuya attığını duydum. Atanlardan biriyle konuştum ama ayrıntısını vermedi. Bir de Diyarbakır´da JİTEM binasının arkasındaki tepede bir höyük var. Biz orada çok sayıda kemik gördük. Kafatasları höyüğün içine doğru gidiyordu... Ayrıca höyüğün tepesine de kurutulmak üzere esrar serilmişti. Bunlar tarihi kalıntılar olabilir tabii.

Bölgede JİTEM dışında faili meçhul cinayetleri kimler işledi?

Korucular, Özel Harekatçılar, Yeşil gibi gezici timler, kendilerine Hizbullahçı diyenler... Onlar da faili meçhul cinayetler işlediler. Ama yüzde 80´ini JİTEM işledi. Yeşil sadece Jandarmayla değil hem MİT´le hem de Emniyet´le çalıştı. Mesela kullandığı Land Rover aracını MİT Bölge Valiliği´ne vermişti. O da JİTEM vasıtasıyla Yeşil´e vermişti. Vatandaş infazların yapıldığı dönemde kayıplarını bulabilmek için elinde dilekçelerle savcı, Bölge Valiliği, Emniyet, MİT arasında dolaşıp duruyordu. Onlar da vatandaşı JİTEM´e gönderiyorlardı. Savcı, Emniyet araştırırız diyordu ama aradan yıllar geçiyordu kayıpların akıbetiyle ilgili hiçbir haber alınamıyordu.

Yakınını arayan vatandaşa JİTEM ne diyordu?

Vatandaş JİTEM´den kovuluyordu. Size bir olay anlatayım: Muhsin Gül isimli eski bir itirafçı vardı. Onu istihbarat toplamak için kullandılar. Gaffar Okkan´ın döneminde Diyarbakır Emniyeti bunu sorgulamış. JİTEM´le beraber yaptığı faili meçhulleri anlatmış. Bana, ?işkenceye dayanamadım. Hepsini söyledim? dedi. Tabii bunun öttüğünü JİTEM öğrenmiş. Emniyet o anda JİTEM´in üstüne gidemiyor ama gün gelir bütün bu anlatılanlar ortaya çıkabilir. Ben bir gün Muhsin Gül´ü timin odasına girerken koridorda gördüm. O son görüşümdü. Onu da JİTEM´de kaybettiler. Muhsin Gül´ün o zaman Emniyet´e anlattıkları Susurluk Raporu´nda geçiyordu.

Diyarbakır Emniyet Müdürü Okkan´ın suikastına dair bir şey biliyor musunuz?

JİTEM, Gaffar Okkan´dan rahatsızdı. Eskisi gibi terör estiremiyordu. Onun döneminde bu işleri yapamaz olmuştu. Diyarbakır gibi her tarafta polisin, özel harekatçının, askeri birliklerin ve sivil polislerin kaynadığı bir yerde, Bölge Valiliği´ne yakın bir mesafede, hiç kimse Gaffar Okan suikastı gibi bir eylemi yapıp hiçbir iz bırakmadan kaçamaz. Derin devletten bağımsız bir gücün o suikastı gerçekleştirmesine imkan yok.

Sizin de söylediğiniz gibi bölgede bir de Hizbullahçılar faili meçhul cinayetler işliyordu. JİTEM Hizbullahçılarla mücadele etti mi?

JİTEM olarak biz hiç Hizbullah´a karşı bir operasyon yapmadık.

JİTEM´de kaç itirafçı görev yaptı?

Devlet memuru yapılanların sayısı on beş kadardır. Resmi kadroda olmayanları ise bilemezsiniz. Seyyar gezenler, gizli olanlar var.

Onlar bugün hala görevlerine devam ediyorlar mı?

Bunları, devletin çeşitli yerlerine dağıttıklarını öğrendim. Mesela, askerlik şubesine memur ya da Donanma Komutanlığı´na işçi olarak vermişler. Zaten devletten istifa edeni yaşatmazlar. Eski itirafçı Mustafa Deniz, Cem Ersever´le birlikte JİTEM´den istifa etmişti. Onu da Ersever´le birlikte infaz ettiler. Son dönemde de Abdülkerim Kırca olayını da benim üzerime yıkmaya çalışıyorlar...

Sizin yalan söylediğinizi söylüyorlar. ?Bu adam ´itiraflarda bulunuyorum´ diyerek bir yerlerin adamı olarak zaten hep birilerine iftira eder. PKK´dan ayrıldı itiraflarda bulundu. JİTEM´den ayrıldı JİTEM hakkında itiraflarda bulundu. Burdur Jandarma´da çalıştı gene itirafta bulundu? diyorlar. Size güvenilmemesini normal karşılamıyor musunuz?

Sıradan bir insanın bana güvenmemesi normaldir. Ama ben bana ihanet edenlere ihanet ediyorum. İnsan neden konuşur? Vicdan azabı çeker ve konuşur. Bir de ihanete uğrayınca konuşur. Kandırıldığını, kullanıldığını, aldatıldığını anladığında, kendisiyle işleri bittiğinde bir kenara peçete gibi atıldığını gördüğünde konuşur. Bu, insanda intikam duygusu yaratır. Sağlıklı insanlar bunun intikamını almak isterler. Örgüt de, Jandarma teşkilatı da bana ihanet etti.

Siz intikam için mi konuşuyorsunuz?

Vicdani bir borç olarak da konuşuyorum. ´Şimdi mi başladı bu vicdan işi´ diyeceksiniz ama...

Yaparken vicdanınız rahatsız olmuyor muydu?

Oluyordu. Eve geliyorsun, çocuğunu görüyorsun. Senin çocuğun sana ciğer, başkasının çocuğu ona ciğer değil mi?

PKK size nasıl ihanet etti?

Örgütün söyledikleriyle yaptıklarının çeliştiğini gördüm. Birçok iç infaz gördüm. Bana yaptırmadılar ama karşımda yaptılar. İnfaz edilen arkadaşımdı. Ama bana emir verselerdi, ben yapacaktım. Dediklerini yapmasam beni öldürürlerdi. Öldürmek zorundaydım onu. Bunu bir sürü insan anlamıyor. Öldürülen Musa Anter´in kızı da sordu bana bunu. ?Size babamı öldürmenizi söyleselerdi, öldürür müydünüz? diye sordu.

Ne dediniz?

Yalan mı söyleyeyim. ´Yok, ben babanı öldürmezdim´ mi diyeyim. Musa Anter saygı duyduğum biri. Ben onun Kımıl kitabını ortaokuldayken almış okumuş biriyim. Ama bir iş tezgahlanıyor ve ben onu öldürecek insanın koruması olarak yanına seçiliyorum gönderiliyorum. Orada bana Musa Anter´i öldürme görevi verilse bu görevi yerine getirmemem için ya intihar etmem lazım ya da onların beni öldürmesini beklemem lazım.

Yaşamak için bu kadar çok insanı öldüreceğime, kendimi öldüreyim diye düşünmediniz mi siz hiç?

Ben Kuzey Irak´tayken kendimi kayadan atmayı çok düşündüm... İnsanın aklına gelir bu ama...

YARIN:

Aygan´ın da yargılandığı JİTEM davası on yıldır nasıl hasıraltı edildi? JİTEM´den niye ayrıldı? Aygan´ı yurtdışına kimler kaçırdı? Şam´a, Abdullah Öcalan´ı infaz etmeye gitti mi? Öcalan´la Şam´da ne yaptı? PKK´dan niye ayrıldı?

Abdulkadir Aygan hakkındaki manşetlerimiz

(28 Ocak 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

Neşe Düzel´in Abdulkadir Aygan´la röpörtajı - Bölüm.2, Taraf

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=281    yazdır/print




Flaş!!! Başsavcılık, Bingöl 33 er dosyasını istedi

Ergenekon Terör Örgütü Davası´nda bugün çok çarpıcı bir gelişme yaşandı. Başsavcılık, 33 Mehmetçiğin şehit edildiği davanın dosyasını istedi.

FLAŞ!!! Başsavcılık, Bingöl´de şehit edilen 33 er dosyasını istedi

Ergenekon Terör Örgütü Davası´nda bugün çok çarpıcı bir gelişme yaşandı. Başsavcılık, 33 Mehmetçiğin şehit edildiği davanın dosyasını istedi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Bingöl´de şehit edilen 33 er ile ilgili dosyayı istedi.

Ayrıntılar geliyor...

(27 Ocak 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=275    yazdır/print




Kontrgerillacıların kararttığı katliamlar

Merhum Turgut Özal´ın hazırlattığı terör eylemlerini önlemeye yönelik raporlar ve sonrası gelen faili meçhul karanlık katliamlar..

Kontrgerillacılar tarafından karartılan katliamlar ve Türkiye´nin faili meçhul yılları

Merhum Turgut Özal´ın hazırlattığı terör eylemlerini önlemeye yönelik raporlar ve sonrası gelen faili meçhul karanlık katliamlar..

Özal´ın 13 Mart 1992´de MGK´da dile getirdiği Doğu ve Güneydoğu´da gerilimi düşürme planı sonrası terörün dikkat çeken tırmanışı

1992´de Cumhurbaşkanı Turgut Özal sorunun şiddetle çözülemeyeceğinden hareketle diyalog ortamı yokluyordu. Ocak ayında Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kaya Toperi ve baş yaveri kurmay Albay Arslan Güner´e 10 sayfalık bir Kürt raporu hazırlattı. Raporda, Karşılaştığımız sorunun basit bir terör olgusunun çok ötesinde olduğu aşikardır. deniyordu. Özal, Martın ilk haftasında Çankaya Köşkü´nde DEP milletvekilleri Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Orhan Doğan´la görüştü. Sakık, Özal´ın bu görüşmede Genel af çıkarıp sorunu kökünden çözeceğim. dediğini aktardı. Özal, Toperi ve Güner´in hazırladığı rapordaki tespitleri 13 Mart 1992 tarihli MGK´da gündeme getirdi ve genel af da dahil siyasi sosyal çözümlere değindi. Aynı dönemde PKK ve derin güçler cephesi, şiddet eylemlerini had safhaya çıkardı. PKK 1992 Nevruz´unda bölge halkını kışkırtarak kitlesel ayaklanmalara dönüştürmeye çalıştı. Türkiye Mart 1992´de tarihinin en kanlı Nevruz´unu yaşadı. İki günde resmi kayıtlara göre 57, sivil toplum örgütlerine göre 113 kişi hayatını kaybetti.

Mayıs 1992´de Özal´ın yeni barış hamlesini yeni terör dalgası takip etti

Turgut Özal, ANAP milletvekili Adnan Kahveci´yi yeni bir rapor hazırlaması için görevlendirdi. Kahveci, Güneydoğu´da bir süre inceleme yaptıktan sonra Kürt sorunu nasıl çözülmez başlıklı bir rapor yazdı. Mayıs 1992´de Özal´a sunulan raporda şu satırlar dikkat çekiciydi: Askeri çözümle hiçbir ülke çözüme ulaşamamıştır. Bugün Kürt sorunu siyasal bir kriz halini almıştır. Çözüm için cesur siyasal adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek, Kürtler´in siyasal hakları verilmelidir. Bu durum Türkiye´de demokrasiye ufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi terör örgütlerine olan halk desteğini de ortadan kaldıracaktır.

Mayıs 1992´den itibaren tırmanışa geçen ve durdurulamayan şiddet eylemleri

Adnan Kahveci´nin raporu 27 Ağustos 1992 tarihli MGK toplantısında tartışıldı. Özal, GAP televizyonundan Kürtçe yayın yapılmasını istedi.

11 Haziran 1992: Bitlis´in Tatvan ilçesinde köy minibüsü durdurularak içinde bulunan 13 kişi kurşuna dizildi.

27 Haziran 1992: Silvan´ın Yolaç köyünde cami cemaati kurşuna dizildi. 10 kişi öldürüldü.

18 Ağustos 1992: Şırnak´ta olaylar çıktı. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, olayı 300 PKK´lının şehri bastığı bir isyan olarak nitelendirdi. PKK, eylemi reddetti. İl merkezinde 3 gün süren olaylarda kent neredeyse harabeye döndü. Ölü ve yaralılar konusunda muhtelif sonuçlar açıklandı.

05 Eylül 1992: Bingöl Genç karayolunda araçlardan indirilen 7 kişi katledildi.

13 Eylül 1992: Şemdinli´de Jandarma Karakoluna yapılan saldırıda 15 er şehit oldu.

15 Eylül 1992: Batman´ın Kozluk ilçesinde bir minibüsün bombalanması sonucu 10 kişi öldü.

29 Eylül 1992: Irak sınırında Derecik Jandarma Karakolu´na yapılan saldırıda 27 asker şehit oldu.

01 Ekim 1992: Bitlis´in Cevizdalı köyünde 30 kişi öldürüldü.

20 Eylül 1992: 72 yaşındaki Yazar Musa Anter, Diyarbakır´da suikaste uğradı.

Ekim 1992: Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Iraklı peşmergelerle birlikte büyük Hakurk operasyonunu başlattı. Bu peşmergelerle yapılan ilk ortak harekattı.

11 Ocak 1993: İstanbul Polisi, LuckyS adlı Panama bandıralı bir gemide 15 ton uyuşturucu ele geçirdi.

15 Ocak 1993: Bingöl ile Diyarbakır´ın Kulp İlçesi arasında bulunan PKK kampları havadan bombalandı. 150 PKK´lının öldüğü açıklandı.

24 Ocak 1993: Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, Ankara´daki evinin önünde bulunan arabasına konan bomba ile öldürüldü. Mumcu, öldürülmeden önce PKK-Devlet ilişkisini irdeleyen bir kitap üzerinde çalışıyordu. Türkiye´nin her yanından Ankara´ya gelen binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen cenaze töreni, laiklik, cumhuriyet ve demokrasiye bağlılık mitingine dönüştürdü.

28 Ocak 1993: İşadamı Jak Kamhi´ye suikast düzenlendi. Kamhi, yara almadan kurtuldu.

05 Şubat 1993: ANAP İstanbul Milletvekili, eski Devlet ve Maliye Gümrük bakanlarından Adnan Kahveci, Bolu Gerede yakınlarında trafik kazası geçirdi. Adnan Kahveci ve eşi olay anında hayatlarını kaybetti.

17 Şubat 1993: Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis´in bindiği askeri helikopter, Ankara yakınlarında düştü. Helikopterde bulunanlardan kurtulan olmadı. Genelkurmay, olayın teknik bir arızadan meydana geldiğini açıkladı. Bitlis vefatından bir hafta önce Suriye, İran ve Irak dışişleri bakanlarıyla PKK´nın bitirilmesi için görüşmeler yapmıştı.

19 Şubat 1993: Orgeneral Aydın İlter, Jandarma Genel Komutanlığı´na atandı.

23 Mart 1993: Cumhurbaşkanı Özal, Mesut Yılmaz´ın 15 Haziran 1991´de ANAP Genel Başkanlığına seçilmesinden sonra partiyi yönlendiremiyordu. O nedenle projelerine parlamentodan destek bulamıyordu. 20 Ekim 1991´de yapılan genel seçimlerde de DYP birinci parti olmuş, Başbakanlık Süleyman Demirel´e geçmişti. Özal, ölümünden 2 ay önce Şubat 1993´te Demirel´e Kürt sorununun çözümüne ilişkin önerileri içeren bir mektup gönderdi. Mektupta sorunun çözümüne yönelik siyasi sosyal öneriler sıralanıyordu. PKK, 23 Mart 1993´te tek taraflı ateşkes kararı aldı.

17 Nisan 1993: 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal kalp yetmezliğinden dolayı sabah saatlerinde öldü.

22 Nisan 1993: Özal´ın cenazesi, Fatih Camii´nde kılınan cenaze namazından sonra, 100.000 fazla kişinin oluşturduğu kortej eşliğinde Vatan Caddesi´ndeki Anıt Mezara defnedildi.

23 Nisan 1993: Başbakan Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanlığı´na aday olacağını açıkladı.

07 Mayıs 1993: DEP, ´HEP´in kapatılma ihtimali üzerine´ resmen kuruldu. Genel Başkanlığa Yaşar Kaya seçildi.

16 Mayıs 1993: TBMM´de yapılan 3. tur oylama sonucunda DYP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti´nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi.

24 Mayıs 1993: Bakanlar Kurulu´nun af gündemiyle toplanmasından 1 gün önce Bingöl´de terhis olan 33 asker şehit edildi. Askerlerin silahsız ve korumasız olduğu, PKK´nın önceden istihbarat aldığı ileri sürüldü.

08 Haziran 1993: Devlet Bakanlığı´ndan istifa eden Tansu Çiller, DYP Genel Başkanlığı´na resmen aday olduğunu açıkladı.

13 Haziran 1993: Tansu Çiller, DYP Genel Başkanı seçildi.

15 Haziran 1993: Cumhurbaşkanı Demirel, hükümeti kurma görevini Tansu Çiller´e verdi. DYP-SHP hükümeti kuruldu. Tansu Çiller, Türkiye´nin ilk kadın Başbakanı unvanını kazandı.

15 Haziran 1993: Bitlis Kayabaşı ve Bingöl Üçpınar köylerinde 9 vatandaş roketatarlı saldırıyla öldürüldü.

02 Temmuz 1993: Sivas´ta çıkan olaylarda Madımak oteli ateşe verildi, 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak can verdi.

05 Temmuz 1993: Erzincan´ın Başbağlar köyünde 33 kişi katledildi.

12 Temmuz 1993: Emniyet Genel Müdürlüğü´ne Mehmet Ağar atandı.

Anayasa Mahkemesi, HEP´in (Halkın Emek Partisi) kapatılmasına karar verdi.

27 Temmuz 1993: Bakanlar Kurulu, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş´in görev süresini 1 yıl uzattı.

29 Temmuz 1993: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, 30 Ağustos beklenmeden görevinden alındı. KKK´na 1. Ordu Komutanı Org. İsmail Hakkı Karadayı atandı.

04 Ağustos 1993: Bitlis´in Mutki ilçesinde otobüs tarandı 15 kişi öldürüldü.

04 Eylül 1993: Batman´da meydana gelen olaylarda DEP Milletvekili Mehmet Sincar ile DEP Batman İl Yönetim Kurulu üyesi Metin Özdemir öldü.

12 Eylül 1993: SHP Genel Başkanlığı´ndan ayrılan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Kabine´den de istifa etti.

10 Ekim 1993: Tansu Çiller, Avrupa Konseyi toplantısı için bulunduğu Viyana´da basına İspanya tecrübesinden (Bask modeli) biz de yararlanacağız. dedi. Demirel 11 Ekim 1993´te anında yanıtladı: Çözümü İspanya´da arama!

22 Ekim 1993: Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Lice Tugay Komutanlığı bahçesinde alnından vurularak öldürüldü. Başlatılan operasyonda Lice´nin üzerini siyah dumanlar kapladı. İlçe´ye giriş ve çıkışlar yasaklandı ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Çıkan çatışmalarda 30 kişi öldü, 400 ev ve işyerinde hasar meydana geldi. PKK, Bahtiyar Aydın cinayetini üstlenmedi. Başbakan Çiller´in olaylardan sonra Lice´ye yapmak istediği gezi ´güvenlik sorunu´ ikazı üzerine iptal edildi.

27 Ekim 1993: Daha önce Kürtçe yayından ve Bask modelinden söz eden Tansu Çiller, bu olaydan sonra şahinleşti: Ya bitecek, ya bitecek!

31 Ekim 1993: Tansu Çiller, Terörün dıştaki ve içteki kaynaklarını kurutacağız. dedi.

03 Kasım 1993: Başbakan Çiller, şu açıklamayı yaptı: Elimizde PKK´ya yardım eden 60 Kürt işadamının listesi var. Devlet PKK ile olduğu gibi PKK´ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir.

04 Kasım 1993: PKK´yla mücadele adına yapılan kanunsuzlukları ve uyuşturucu ticareti gibi yasa dışı faaliyetleri mahkemede açıklayacağını söyleyen eski Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever, duruşma için gittiği Ankara´da öldürüldü. Cesedi 4 Kasım 1993´te bulundu.

12 Aralık 1993: DEP´in 1. Olağan Kongresi´nde Genel Başkanlığa Hatip Dicle seçildi.

29 Aralık 1993: Kılavuzköy Jandarma Karakolu´nu basan teröristler, 12 Eri şehit etti. Çatışmada 7 terörist ise ölü olarak ele geçirildi.

14 Ocak 1994: PKK´ya yardım yaptığı ileri sürülen Kürt işadamları teker teker öldürülmeye başlandı, Behçet Cantürk öldürüldü. ( Zaman)

(24 Ocak 2009)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=256    yazdır/print




Albay Karadağ kritik yerlerde

33 şehidin verildiği yere giden ilk isim her şeyi açıklıyor. PKK´ya affın gündeme geldiği MGK toplantısının ardından Bingöl´de 33 Mehmetçik şehit düştü. Olay yerine ilk giden dönemin subayı, şimdinin Ergenekon sanığı Fikri Karadağ oldu. Fikri Karadağ´ın tesadüfen(!) bulunduğu diğer bir kritik yer de Üzeyir Garih cinayetini işleyen Yener Yermez´le aynı dönemde bulunduğu İstanbul Hasdal Kışlası idi.

26.12.2008 16:23 Ergenekon operasyonuyla birlikte geçmişteki karanlık ilişkiler ağı bir bir ortaya çıkmaya başladı

Silahsız 33 erin 1993 yılında, Bingöl´de Şemdin Sakık liderliğindeki yolu kesen PKK´lılarca şehit edilmesi tüm Türkiye´yi acıya boğdu. Silahsız ve savunmasız bir şekilde yola çıkarılan 33 er adeta ölüme gönderilmişti. PKK´nın ateşkes ilan ettiği ve genel afla terörün bitirilmek üzere olduğu bir anda yaşanan bu olayın acısı yüreklerdeki tazeliğini korurken, Ergenekon operasyonuyla birlikte geçmişteki karanlık ilişkiler ağı bir bir ortaya çıkmaya başladı. Ergenekon Savcılarının Ergenekon tutuklusu emekli askerlerin ne zaman, nerede ve hangi görevlerini sorduğu Genelkurmay Başkanlığı´ndan gelen cevap, emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ´ın 33 erin şehit edildiği 24 Mayıs 1993´te, Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma (İKK) Şube Müdürlüğü´nde görevli olduğu belirtildi.

Ergenekon-PKK ilişkisi

Ayrıca olayı araştıran dönemin Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcısı Hakim Binbaşı İnayet Taş´ın tespitleriyle ölüme gönderilen 33 erin şehit edilmesi olayının gerçekleştiği noktaya ilk ulaşan subayın da Mehmet Fikri Karadağ olduğu belirtiliyor. 1993 yılında PKK´nın ateşkes ilan ettiği ve genel afla terörün bitirilmek üzere olduğu bir anda meydana gelen Bingöl´de 33 erin şehit edilmesi olayı, Ergenekon-PKK ilişkisindeki en önemli kanıt olarak gösteriliyor. Yazar Ümit Fırat, 33 erin şehit edilmesi olayını, çözüm istemeyen derin devletin PKK´ya istihbarat vererek yaptırdığını söylemişti.

Öcalan´la pazarlık yapılıyordu

Taraf gazetesine verdiği mülakatta Fırat, şu görüşleri dile getirmişti: ?Bir barış ortamı doğabilecekti. Öcalan´la pazarlıklar yapılıyordu. Ama olmadı. Aynı gün Bingöl´de 33 er kurşuna dizildi. Çünkü PKK´lı bir time bir takım istihbaratlar verildi. Dezenformasyon yapıldı. Gittiler, o askerleri öldürdüler ve o günden sonra bir daha öyle bir af projesi bakanlar kurulunun gündemine gelmedi.?

Eskortsuz yola çıktılar

Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcısı Hakim Binbaşı İnayet Taş´ın, 33 erin şehit edilmesiyle ilgili hazırladığı iddianamede ihmaller zincirinin Malatya´da başladığı vurgulanıyordu. Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı´nın Bingöl ve Elazığ İl Jandarma komutanlıklarına gönderdiği, 8 Eylül 1992 gün ve PER: 71/30- 15-92/1183 sayılı mesajında her türlü güvenlik önleminin alınarak askerlerin sevkinin istenmesine rağmen, o gün, Malatya İl Jandarma Komutanlığı´ndan toplam 582 jandarma eri Bingöl İl Jandarma Komutanlığı´na konvoy meydana getirilmeden, eskort nezaretinde olmaksızın ve araçların içine silahlı askerler bindirilmeksizin sevk edildi.

Teröristlerin yol keseceği biliniyordu

Savcı Taş, iddianamede 33 erin şehit edildiği PKK eylemi için Böyle bir olayın yaşanacağını herkes biliyor tespitini yapmıştı. PKK´nın Elazığ-Bingöl karayolunu keseceğine dair olaydan 4 gün önce gönderilen birinci dereceden teyitli istihbarat raporu sonradan ortaya çıkmıştı. Bingöl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi, 93/123 sayılı istihbaratı İl Jandarma Komutanlığı´na, bildirilmişti. Savcı Taş´ın hazırladığı iddianame sorumluları cezalandırmaya yetmedi. Birkaç yıl süren mahkeme sürecinde yargılanan askeri yetkililer tek tek beraat etti.

Yeminle tanındı

Türkiye Albay Fikri Karadağ´ı Mersin´de yaptırdığı ´ölme-öldürme´ yeminiyle tanıdı. Danıştay saldırısıyla tanınan Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği (VKGB)´nden ayrılan Karadağ, ardından Kuvayı Milliye Derneğini kurdu. Dernek üyelerine silah ve Kur´an üzerine yaptırdığı ´ölme-öldürme´ yemininin görüntüleri tüm Türkiye´yi şoke etti. Çocukların da hazır bulunduğu törende derneğin yeni üyelerine insanı dehşete düşüren şu konuşmaları yaptı: Sevgili arkadaşlar! Bu uğurda ölmek var; öldürülmek var!.. Öldürmek var! Bu işe girdiğine bin kere pişman olup ´nereden bu işe başladım´ demek var!

Erler dayak tehdidiyle hemen yola çıkarıldılar

Hain saldırıdan kurtulan er Erdal Özdemir, o günü şöyle anlattı: 24 Mayıs günü Malatya´ya indim. Sabahtı. Garajda inzabatlar benim gibi oraya gelen erleri alıp Malatya İl Jandarma Alayı´na götürdü. Hemen yola çıkacağımız söylendi, geceyi orada geçirmek isteyenler olunca, ´sabaha kadar dayak yersiniz, herkes şimdi gidecek´ talimatı verildi. Kiralanan midibüslere bindik. Koruma olarak hiçbir eskortun olmadığını kısa sürede anladık. Yani ne araba dışında güvenlik vardı ne araba içinde silahlı bir asker. (Bugün)

(26 Aralık 2008, 16:23)

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=127    yazdır/print




ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
63.673.468